Şualar | Dördüncü Şuâ | 86
(63-96)

Eğer desen: Mâdem bütün güzelliklerin menbaı vücûttur, vücûtta küfür ve enaniyet-i nefsiye dahi var?

Elcevap: Küfür ise hakâik-i îmaniyeyi inkâr ve nefy olduğundan ademdir. Enaniyetin vücûdu ise, haksız temellük ve âyinedarlığını bilmemek ve mevhumu muhakkak bilmekten ileri geldiğinden, vücûd rengini ve sûretini almış bir ademdir.

Mâdem bütün güzelliklerin menbaı vücûttur ve bütün çirkinliklerin madeni ademdir. Elbette vücûdun en kuvvetlisi ve en yükseği ve en parlağı ve ademden en uzağı vâcib bir vücûd ve ezelî ve ebedî bir varlık, en kuvvetli ve en yüksek ve en parlak ve kusurdan en uzak bir cemâl ister, belki öyle bir cemâli ifade eder, belki öyle bir cemâl olur. Güneşe ihatalı bir ziyanın lüzumu gibi, Vâcib-ül Vücûd dahi sermedî bir cemâl istilzam eder, onun ile ışık verir.


İHTAR: Âyet-i Hasbiye-i Nuriyenin meratibinden dokuz merte-besi yazılacaktı, fakat ba’zı esbaba binâen şimdilik üç mertebe te’hir edildi.

TENBİH: Risâle-i Nur, Kur’ânın ve Kur’ândan çıkan bürhanî bir tefsir olduğundan, Kur’ânın nükteli, hikmetli, lüzumlu usandırmayan tekrârâtı gibi onun da lüzumlu, hikmetli, belki zarurî ve maslahatlı tekrârâtı vardır. Hem Risâle-i Nur, zevk ve şevk ile dillerde usandırmayan, dâima tekrar edilen kelime-i tevhidin delilleri olmasından zarurî tekrârâtı kusur değil; usandırmaz ve usandırmamalı.

* * *

Səs yoxdur