Şualar | Yedinci Şuâ | 121
(103-191)

İşte bu ma’nayı ifade için, Birinci Makamın beşinci mertebesinde:


denilmiş.

Sonra, o yolcu dağda ve sahrada fikriyle gezerken, eşcar ve nebâtât âleminin kapısı fikrine açıldı. Onu içeriye çağırdılar: “Gel dâiremizde de gez, yazılarımızı da oku!” dediler. O da girdi, gördü ki: Gâyet muhteşem ve müzeyyen bir meclis-i tehlil ve tevhid ve bir halka-i zikir ve şükür teşkil etmişler. Bütün eşcar ve nebâtâtın enva’ları, bil’icmâ’ beraber;


diyorlar gibi lîsan-ı hallerinden anladı. Çünkü bütün meyvedar ağaç ve nebâtlar; mîzanlı ve fesahatlı yapraklarının dilleriyle ve süslü ve cezaletli çiçeklerinin sözleriyle ve intizamlı ve belâgatlı meyvelerinin kelimeleriyle beraber, müsebbihâne şehâdet getirdiklerine ve



dediklerine delâlet ve şehâdet eden üç büyük küllî hakîkatı gördü.

Birincisi: Pek zâhir bir sûrette kasdî bir in’âm ve ikrâm ve ihtiyarî bir ihsân ve imtinan ma’nası ve hakîkatı her birisinde hissedildiği gibi; mecmuunda ise, Güneşin zuhurundaki ziyası gibi görünüyor.

İkincisi: Tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmıyan kasdî ve hakîmâne bir temyiz ve tefrik, ihtiyarî ve rahîmâne bir tezyin ve tasvir ma’nası ve hakîkatı, o hadsiz enva’ ve efradda gündüz gibi âşikâre görünüyor ve bir Sâni-i Hakîm’in eserleri ve nakışları olduklarını gösterir.

Səs yoxdur