Şualar | Yedinci Şuâ | 132
(103-191)

Dördüncüsü: İlim ile hayatın zarurî bir lâzımı ve ışıklı bir tezahürü olan mükâleme sıfatı, elbette ihâtalı bir ilmi ve sermedî bir hayatı taşıyan zât’ta, ihâtalı ve sermedî bir sûrette bulunur.

Beşincisi: En sevimli ve muhabbetli ve endişeli ve nokta-i istinâda en muhtaç ve sâhibini ve mâlikini bulmağa en müştak; hem fakir ve âciz bulunan mahlûkatlarına; acz ve iştiyakı, fakr ve ihtiyacı ve endişe-i istikbâli ve muhabbeti ve perestişi veren bir zât, elbette kendi vücûdunu onlara tekellümüyle iş’ar etmek, ulûhiyetin muktezasıdır. İşte, tenezzül-ü İlâhî ve taarrüf-ü Rabbânî ve mukabele-i Rahmanî ve mükâleme-i Sübhânî ve iş’ar-ı Samedânî hakîkatlarını tazammun eden, umûmî, semâvî vahiylerin, icmâ ile, Vâcib-ül Vücûd’un vücûduna ve vahdetine delâletleri öyle bir hüccettir ki; gündüzdeki Güneşin şuaatının Güneşe şehâdetinden daha kuvvetlidir diye anladı.

Sonra ilhâmlar cihetine baktı, gördü ki: Sâdık ilhâmlar, gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i Rabbânîyedir, fakat iki fark vardır:

Birincisi: İlhamdan çok yüksek olan vahyin, ekseri melâike vasıtasiyle ve ilhâmın, ekseri vasıtasız olmasıdır. Meselâ:

Nasıl ki bir pâdişâhın iki sûretle konuşması ve emirleri var. Birisi: Haşmet-i saltanat ve hâkimiyet-i umûmîye haysiyetiyle bir yaverini, bir valiye gönderir. O hâkimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini göstermek için ba’zan vasıta ile beraber bir içtima yapar, sonra ferman tebliğ edilir. İkincisi: Sultanlık ünvanı ile ve pâdişâh-ı umûmî ismiyle değil; belki kendi şahsı ile husûsi bir münâsebeti ve cüz’î bir muamelesi bulunan has bir hizmetçisi ile veya bir âmi raiyetiyle ve husûsi telefonu ile husûsi konuşmasıdır.

Öyle de; Pâdişâh-ı Ezelî’nin, umum âlemlerin Rabbi ismiyle ve kâinat hâlıkı ünvaniyle vahiy ile ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhâmlariyle mükâlemesi olduğu gibi; her bir ferdin, ve her bir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle husûsi bir sûrette fakat perdeler arkasında onların kabiliyetine göre bir tarz-ı mükâlemesi var.

Səs yoxdur