Şualar | Yedinci Şuâ | 140
(103-191)

Elbette ve herhalde, o gaybî Zât’ın yanında en sevgili mahlûku ve en doğru abdi ve onun mezkûr maksadlarına tam hizmet ederek, hilkat-i kâinatın tılsımını ve muammasını hall ve keşfeden ve dâima o Hâlık’ının nâmına hareket eden ve ondan istimdad eden ve muvaffakıyet isteyen ve onun tarafından imdada ve tevfika mazhar olan ve Muhammed-i Kureyşî denilen bu zât olacak (A.S.M.). Hem aklına dedi: Mâdem bu mezkûr dokuz hakîkatlar bu Zât’ın sıdkına şehâdet ederler; elbette bu âdem, benî-âdem’in medâr-ı şerefi ve bu âlemin medâr-ı iftiharıdır. Ve O’na “Fahr-i Âlem” ve “Şeref-i Ben-î Âdem” denilmesi pek lâyıktır ve onun elinde bulunan ferman-ı Rahman olan Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın haşmet-i saltanat-ı ma’nevîyesinin nısf-ı arzı istilâsı ve şahsî kemâlâtı ve yüksek hasletleri gösteriyor ki; bu âlemde en mühim Zât budur. Hâlıkımız hakkında en mühim söz O’nundur.

İşte gel bak! Bu hârika zât’ın yüzer zâhir ve bâhir kat’i mu’cizelerinin kuvvetine ve dinindeki binler âlî ve esaslı hakîkatlarına istinâden, bütün dâvalarının esası ve bütün hayatının gayesi, Vâcib-ül Vücûd’un vücûduna ve vahdetine ve sıfâtına ve esmâsına delâlet ve şehâdet ve o Vâcib-ül Vücûd’u isbat ve ilân ve i’lâm etmektir.

Demek; bu kâinatın ma’nevî Güneşi ve Hâlıkımızın en parlak bir bürhanı bu Habibullah denilen zâttır ki; onun şehâdetini teyid ve tasdik ve imza eden aldanmaz ve aldatmaz üç büyük icmâ var:

Birincisi: “Eğer perde-i gayb açılsa yakînim ziyâdeleşmeyecek” diyen İmam-ı Ali (Radıyallahu Anh) ve yerde iken arş-ı a’zamı ve İsrafil’in azamet-i heykelini temaşa eden Gavs-ı Â’zam (K.S.) gibi keskin nazar ve gayb-bîn gözleri bulunan binler aktab ve evliya-i azîmeyi câmi ve Âl-i Muhammed nâmıyla şöhretşiâr-ı âlem olan cemâat-ı nurânîyenin icmâ ile tasdikleridir.

İkincisi: Bedevi bir kavim ve ümmi bir muhîtte hayat-ı içtimâîyeden ve efkâr-ı siyasiyeden hâlî ve kitabsız ve fetret asrının karanlıklarında bulunan

Səs yoxdur