Şualar | Dokuzuncu Şuâ | 199
(192-204)

Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahman-ı Rahîm! Ey Sâdık-ul Va’d-il Kerim! Ey izzet ve azamet ve celâl sâhibi Kahhâr-ı Zülcelâl!.. Bu kadar sâdık dostlarını, bu kadar vaadlerini ve bu kadar sıfât ve şuunatını yalancı çıkarmak, tekzib etmek ve saltanat-ı rubûbiyetinin kat’i mukteziyatını tekzip edip yapmamak ve senin sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve itaat etmekle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadının âhirete bakan hadsiz dualarını ve dâvalarını reddetmek, dinlememek ve küfür ve isyan ile ve seni va’dinde tekzip etmekle senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve Ulûhiyetinin haysiyetine ilişen ve şefkat-i rubûbiyetini müteessir eden ehl-i dalâleti ve ehl-i küfrü haşrin inkârında, onları tasdik etmekten yüzbinler derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin! Böyle nihayetsiz bir zulümden, ve nihayetsiz bir çirkinlikten senin o nihayetsiz adaletini ve nihayetsiz cemâlini ve hadsiz rahmetini hadsiz derece takdis ediyoruz. Ve bütün kuvvetimizle îman ederiz ki: O yüz binler sâdık elçilerin ve o hadsiz doğru dellâl-ı saltanatın olan enbiya, asfiya ve evliyalar hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn sûretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine, âlem-i bekadaki ihsânatının definelerine ve dâr-ı saadette tamamıyla zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehâdetleri hak ve hakîkattır. Ve işâretleri doğru ve mutabıktır ve beşaretleri sâdık ve vâkidir. Ve onlar bütün hakîkatların mercii ve Güneşi ve hâmisi olan “Hak” isminin en büyük bir şuâı; bu hakîkat-ı ekber-i haşriye olduğunu îman ederek, senin emrin ile senin ibadına hak dâiresinde ders veriyorlar. Ve ayn-ı hakîkat olarak tâlim ediyorlar. Yâ Rab! Bunların ders ve talimlerinin hakkı ve hürmeti için, bize ve Risâle-i Nur talebelerine îman-ı ekmel ve hüsn-ü hâtime ver. Ve bizleri onların şefaatlerine mazhar eyle âmîn!..

Hem nasılki Kur’ân’ın belki bütün semâvî kitabların hakkaniyetini isbat eden umum deliller ve hüccetler ve Habibullah’ın belki bütün enbiyanın nübüvvetlerini isbat eden umum mu’cizeler ve bürhanlar, dolayısıyla en büyük müddeaları olan âhiretin tahakkukuna delâlet ederler;

Səs yoxdur