Şualar | Dokuzuncu Şuâ | 196
(192-204)

Ve hayvanâtta olduğu gibi; başka menfaatler ve sâir galib hisler, o hürmet ve merhameti mağlup edip o dünya Cennetini Cehenneme çevirir.

İşte, îman-ı haşrînin yüzer neticesinden birisi, hayat-ı içtimâîye-i insaniyeye taallûk eder. Ve bu tek neticenin de yüzer cihetinden ve faydalarından mezkûr dört delile sâirleri kıyas edilse anlaşılır ki: Hakîkat-ı haşriyenin tahakkuku ve vukuu, insaniyetin ulvî hakîkatı ve küllî hâceti derecesinde kat’idir. Belki, insanın midesindeki ihtiyacın vücûdu; taamların vücûduna delâlet ve şehâdetinden daha zâhirdir. Ve daha ziyâde tahakkukunu bildirir. Ve eğer bu hakîkat-ı haşriyenin neticeleri insaniyetten çıksa; o çok ehemmiyetli ve yüksek ve hayatdar olan insaniyet mahiyeti; murdar ve mikrop yuvası bir lâşe hükmüne sukut edeceğini isbat eder. Beşerin idare ve ahlâk ve içtimâîyatı ile çok alâkadar olan içtimâîyyun ve siyasiyyun ve ahlâkıyyunun kulakları çınlasın!!! Gelsinler, bu boşluğu ne ile doldurabilirler? Ve bu derin yaraları ne ile tedâvi edebilirler?

İKİNCİ NOKTA: Hakîkat-ı haşriyenin hadsiz bürhanlarından sâir erkân-ı îmaniyeden gelen şehâdetlerin hülâsasından çıkan bir bürhanı, gâyet muhtasar bir sûrette beyân eder. Şöyle ki:

Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın risâletine delâlet eden bütün mu’cizeleri ve bütün delâil-i nübüvveti ve hakkaniyetinin bütün bürhanları, birden hakîkat-ı haşriyenin tahakkukuna şehâdet ederek isbat ederler. Çünkü; bu zâtın bütün hayatında bütün dâvaları, vahdaniyetten sonra haşirde temerküz ediyor. Hem, umum peygamberleri tasdik eden ve ettiren bütün mu’cizeleri ve hüccetleri, aynı hakîkate şehâdet eder.

Hem kelimesinden gelen şehâdeti bedahet derecesine çıkaran şehâdeti de aynı hakîkate şehâdet eder. Şöyle ki:

Səs yoxdur