Şualar | OnBirinci Şuâ | 215
(205-299)

Bunu da bilmezse, kemâlâta medâr ba’zı seciyeleri bulunabilir. Fakat bir müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve daveti umûmî olan Âhirzaman Peygamberi Aleyhissalâtü Vesselâm’ı inkâr etse ve zincirinden çıksa, daha hiçbir Peygamberi, hatta Allah’ı kabul etmez. Çünkü bütün Peygamberleri ve Allah’ı ve kemâlâtı onunla bilmiş. Onlar onsuz kalbinde kalmaz. Bunun içindir ki, eskidenberi her dinden İslâmiyete giriyorlar. Ve hiç bir Müslüman, hakîki Yahudi veya Mecûsî veya Nasranî olmaz. Belki dinsiz olur, seciyeleri bozulur; vatana, millete muzır bir hâlete girer.” isbat ettim. O muannid ve mütemerrid şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu, Cehennem’e gitti.

İşte ey bu Medrese-i Yusufiyede benim ders arkadaşlarım! Mâdem hakîkat budur. Ve bu hakîkatı Risâle-i Nur o derece kat’i ve Güneş gibi isbat etmiş ki; yirmi senedir mütemerridlerin inadlarını kırıp îmana getiriyor. Biz dahi hem dünyamıza, hem istikbâlimize, hem âhiretimize, hem vatanımıza, hem milletimize tam menfaatli ve kolay ve selâmetli olan îman ve istikamet yolunu tâkib edip, boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde Kur’ândan bildiğimiz sûreleri okumak ve ma’nalarını bildiren arkadaşlardan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kazâ etmek ve birbirinin güzel huylarından istifade edip bu hapishâneyi güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübârek bahçeye çevirmek gibi a’mal-i sâliha ile hapishâne müdür ve alâkadarları, cani ve katillerin başlarında zebâni gibi azab me’murları değil, belki Medrese-i Yusufiyede Cennet’e adam yetiştirmek ve onların terbiyesine nezaret etmek vazifesiyle me’mur birer müstakim üstad ve birer şefkatli rehber olmalarına çalışmalıyız.

Səs yoxdur