Şualar | OnBirinci Şuâ | 216
(205-299)
Dördüncü Mes’ele

Yine Gençlik Rehberi’nde îzahı var.

Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından suâl edildi ki: “Kü-re-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli harb-i umûmîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hâl) (*) hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Hâlbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemâati ve câmii bırakıp radyo dinlemeğe koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hâdise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?” dediler. Cevaben dedim ki:

Ömür sermâyesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dâiresinden ve cesed ve hâne dâiresinden, mahalle ve şehir dâiresinden ve vatan ve memleket dâiresinden ve Küre-i Arz ve nev-i beşer dâiresinden tut, tâ zîhayat ve dünya dâiresine kadar, birbiri içinde dâireler var. Herbir dâirede herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dâirede, en büyük ve ehemmiyetli ve dâimî vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat, arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyâs ile -küçüklük ve büyüklük mâkûsen mütenasib- vazifeler bulunabilir. Fakat büyük dâirenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dâiredeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, malayâni ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imhâ eder. O kıymetdar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve ba’zan bu harb boğuşmalarını merak ile tâkib eden, bir tarafa kalben tarafdar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.


(*): Parantez içindeki not, 1946 senesine âidtir.

Səs yoxdur