Şualar | OnBirinci Şuâ | 232
(205-299)

Hem mâdem biz gözümüzle görüyoruz: Öyle ihâtalı ve azametli bir hafîziyet hükmeder ki, zîhayat herşeyin ve her hâdisenin çok sûretlerini ve gördüğü fıtrî vazifesinin defterini ve esmâ-i İlâhîyeye karşı lîsan-ı hâl ile tesbihatına dâir sahife-i a’malini misalî levhalarda ve çekirdeklerinde ve tohumcuklarında ve levh-i mahfuzun nümûnecikleri olan kuva-yı hâfızalarında ve bilhassa insanın dimağındaki pek büyük ve pek küçük kütübhânesi olan kuvve-i hâfızasında ve sâir maddî ve ma’nevî in’ikas âyinelerinde kaydeder, yazdırır; zabtederek muhafaza altına alır. Sonra mevsimi geldikçe bütün o ma’nevî yazıları maddî bir tarzda da gözümüze gösterip milyonlarla misâller ve deliller ve nümûneler kuvvetiyle


âyetindeki en acib bir hakîkat-ı haşriyeyi kudretin bir çiçeği olan her bahar, kendi çiçek-i ekberinde milyarlar dil ile kâinata ilân eder. Ve başta nev’-i insan olarak bütün zîhayatlar ve bütün eşya, fenâya düşmek ve ademe sukut etmek ve hiçlikte mahvolmak ve başta nev’-i beşer olarak zîhayatlar idam edilmek için yaratılmamışlar. Belki bekaya terakki ile ve devama tasaffi ile ve sermedî vazifeye isti’dâdiyle girmek için halk olunduklarını gâyet kuvvetli isbat eder.

Evet her baharda müşâhede ediyoruz ki: Güz mevsimi kıyametinde vefat eden hadsiz nebâtât, bahar haşrinde herbir ağaç, herbir kök, herbir çekirdek, herbir tohum


âyetini okuyup bir ma’nasını, bir ferdini kendi diliyle, geçmiş senelerde gördüğü vazifenin misalleriyle tefsir ederek o azametli hafîziyete şehâdet eder.



âyetindeki dört muazzam hakîkatları her şeyde gösterip hafîziyeti a’zamî derecede ve haşri bahar kolaylığında ve kat’iyyetinde bizlere ders verir. Evet, bu dört ismin cilveleri, en cüz’îden en küllîye kadar cereyan ederler. Meselâ: Nasılki, bu ağacın menşei olan bir çekirdek ismine mazhariyetle o ağacın gâyet mükemmel proğramını ve îcadının noksansız cihâzâtını ve teşekkülünün bütün şeraitini câmi’ bir kutucuktur ki; hafîziyetin azametini isbat eder.

Səs yoxdur