Şualar | OnBirinci Şuâ | 229
(205-299)

Evet, her baharda bütün ağaçları ve otların köklerini aynen ihya ve nebâtî ve hayvanî üç yüz bin nev’i haşrin ve neşrin nümûnelerini îcad eden bir kudret, MUHAMMED ve MUSA Aleyhimessalâtü Vesselâmların herbirinin ümmetinin geçirdiği bin senelik zaman, karşı karşıya hayalen getirilip bakılsa, haşrin ve neşrin bin misâlini ve bin delilini iki bin baharda 1 gösterdiği görülecek. Ve, böyle bir kudretten haşr-i cismanîyi uzak görmek, bin derece körlük ve akılsızlıktır.

Hem mâdem nev’-i beşerin en meşhurları olan yüz yirmi dört bin peygamberler ittifak ile saadet-i ebediyeyi ve beka-yı uhrevîyi Cenâb-ı Hakk’ın binler vaad ve ahidlerine istinâden ilân edip mu’cizeleriyle doğru olduklarını isbat ettikleri gibi, hadsiz ehl-i velayet, keşf ile ve zevk ile aynı hakîkata imza basıyorlar. Elbette o hakîkat Güneş gibi zâhir olur, şüphe eden divâne olur... Evet, bir fende ve bir san’atta mütehassıs bir-iki zâtın o fen ve o san’ata âid hükümleri ve fikirleri, onda ihtisası olmayan bin adamın, -hatta başka fenlerde âlim ve ehl-i ihtisas da olsalar- muhalif fikirlerini hükümden ıskat ettikleri gibi; bir mes’elede, meselâ; ramazan hilâlini yevm-i şekte isbat etmek ve “Süt konservelerine benzeyen ceviz-i hindî bahçesi rûy-i zeminde var” diye da’vâ etmekte iki isbat edici, bin inkâr edici ve nefyedicilere galebe edip da’vâyı kazanıyorlar. Çünkü isbat eden yalnız bir ceviz-i hindîyi veyahut yerini gösterse kolayca da’vâyı kazanır. Onu nefy ve inkâr eden, bütün rûy-i zemini aramak, taramakla hiçbir yerde bulunmadığını göstermekle da’vâsını isbat edebildiği gibi; Cennet’i ve dâr-ı saadeti ihbar ve isbat eden yalnız bir izini, sinemada gibi keşfen bir gölgesini, bir tereşşuhunu göstermekle da’vâyı kazandığı halde; onu nefy ve inkâr eden, bütün kâinatı ve ezelden ebede kadar zamanları görmek ve göstermekle ancak inkârını ve nefyini isbat ile davayı kazanabilir.


1: Sâbık herbir bahar; kıyameti kopmuş, ölmüş ve karşısındaki bahar, onun haşri hükmündedir.

Səs yoxdur