Şualar | OnBirinci Şuâ | 268
(205-299)

Ba’zan iki kelimede meselâ ve de, ta’biriyle ehadiyeti ve ile vâhidiyeti bildirir. Ehadiyet içinde vâhidiyeti ifade eder. Hatta bir cümlede, bir zerreyi bir gözbebeğinde gördüğü ve yerleştirdiği gibi, Güneş’i aynı âyetle, aynı çekiçle göğün gözbebeğinde yerleştirir ve göğe bir göz yapar. Meselâ:



âyetinden sonra,



âyetinin akabinde,



der. “Zemin ve göklerin haşmet-i hilkatinde kalbin dahi hatıratını bilir, idare eder.” der, tarzında bir beyânat cihetiyle o sade ve ümmiyet mertebesini ve avâmın fehmini nazara alan o basit ve cüz’î muhavere, o tarz ile ulvî ve cazibedar ve umûmî ve irşadkâr bir mükâlemeye döner.

Bir Sual: “Ba’zan ehemmiyetli bir hakîkat, sathî nazarlara görünmediğinden ve ba’zı makamlarda cüz’î ve âdi bir hâdiseden yüksek bir fezleke-i tevhidi veya küllî bir düstûru beyân etmekte münâsebet bilinmediğinden, bir kusur tevehhüm edilir. Meselâ: Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm, kardeşini bir hile ile alması içinde


diye gâyet yüksek bir düstûrun zikri, belâgatça münâsebeti görünmüyor. Bunun sırrı ve hikmeti nedir?”

Elcevab: Herbiri birer küçük Kur’ân olan ekser uzun sûre ve mutavassıtlarda ve çok sahife ve makamlarda yalnız iki-üç maksad değil, belki Kur’ân, mâhiyeti hem bir kitab-ı zikir ve îman ve fikir, hem bir kitab-ı şeriat ve hikmet ve irşad gibi, çok kitabları ve ayrı ayrı dersleri tazammun ederek rubûbiyet-i İlâhîyenin herşeye ihâtasını ve haşmetli tecelliyatını ifade etmek cihetiyle,

Səs yoxdur