Şualar | OnBirinci Şuâ | 280
(205-299)

Sûreten vücûdun altında, adem ve bozmak saklıdır. İşte cinnî ve insî şeytanlar ve şerirler bu noktaya istinâden gâyet zaif bir kuvvetle hadsiz bir kuvvete karşı dayanıp, ehl-i hak ve hakîkatı Cenâb-ı Hakk’ın dergâhına ilticâya ve kaçmaya her vakit mecbûr ettiğinden, Kur’ân onları himâye için büyük tahşidat yapar. Doksan dokuz esmâ-i İlâhîyeyi onların ellerine verir. O düşmanlara karşı sebat etmelerine çok şiddetli emirler verir.

Bu cevabdan, birden pek büyük bir hakîkatın ucu ve azametli, dehşetli bir mes’elenin esası göründü. Şöyle ki:

Nasıl ki Cennet bütün vücûd âlemlerinin mahsulâtını taşıyor ve dünyanın yetiştirdiği tohumları bâkiyâne sünbüllendiriyor, öyle de; Cehennem dahi, hadsiz dehşetli adem ve hiçlik âlemlerinin çok elîm neticelerini göstermek için o adem mahsulâtlarını kavuruyor ve o dehşetli Cehennem fabrikası, sâir vazifeleri içinde, âlem-i vücûd kâinatını âlem-i adem pisliklerinden temizlettiriyor. Bu dehşetli mes’elenin şimdilik kapısını açmayacağız. İnşâallah sonra îzah edilecek.

Hem meleklere îman meyvesinden bir cüz’ü ve münker ve nekir’e âid bir nümûnesi şudur: “Herkes gibi ben dahi muhakkak gireceğim.” diye mezarıma hayâlen girdim. Ve kabirde yalnız, kimsesiz, karanlık, soğuk, dar bir haps-i münferitte bir tecrid-i mutlak içindeki tevahhuş ve me’yusiyetten tedehhüş ederken, birden münker ve nekir tâifesinden iki mübârek arkadaş çıkıp geldiler. Benimle münazaraya başladılar. Kalbim ve kabrim genişlediler, nurlandılar, hararetlendiler; âlem-i ervaha pencereler açıldı. Ben de, şimdi hayâlen ve istikbâlde hakîkaten göreceğim o vaziyete bütün canımla sevindim ve şükrettim. Sarf ve nahiv ilmini okuyan bir medrese talebesinin vefat edip, kabirde münker ve nekirin: “Men Rabbüke”= “Senin Rabbin kimdir?” diye suallerine karşı, kendini medresede zannedip nahiv ilmi ile cevab vererek: “(Men) mübtedadır. (Rabbüke) onun haberidir; müşkil bir mes’eleyi benden sorunuz, bu kolaydır.” diyerek, hem o melâikeleri, hem hazır ruhları, hem o vâkıayı müşâhede eden orada bulunan bir keşf-el kubur velîsini güldürdü ve rahmet-i İlâhîyeyi tebessüme getirdi; azabdan kurtulduğu gibi,

Səs yoxdur