Şualar | OnBirinci Şuâ | 283
(205-299)

Yoksa, hiçbir sebebin hakîki te’siri ve îcada hiç kabiliyeti olmadığını, her şeyde tevhid sikkeleri kat’i gösterdiğini Risâle-i Nur, hadsiz delilleriyle isbat etmiş. Halketmek, îcad etmek Ona mahsustur. Esbab, yalnız bir perdedir. Melâike gibi zîşuur olanların, yalnız cüz-i ihtiyarıyla cüz’î, îcadsız, kesb denilen bir nevi hizmet-i fıtriye ve amelî bir nevi ubûdiyetten başka ellerinde yoktur.

Evet, izzet ve azamet isterler ki; esbab, perdedâr-ı dest-i kudret ola, aklın nazarında.

Tevhid ve ehadiyet isterler ki; esbab ellerini çeksinler, te’sir-i hakîkiden.

İşte, nasıl ki melekler ve umûr-u hayriyede ve vücûdiyede istihdâm edilen zâhirî sebebler, güzellikleri görünmeyen ve bilinmeyen şeylerde kudret-i Rabbânîyeyi kusurdan, zulümden muhafaza edip takdîs ve tesbîh-i İlâhîde birer vesiledirler. Aynen öyle de; cinnî ve insî şeytanlar ve muzır maddelerin umur-u şerriyede ve ademiyede isti’malleri dahi, yine kudret-i Sübhaniyeyi gadrden ve haksız itirazlardan ve şekvalara hedef olmaktan kurtarmak ile takdis ve tesbihat-ı rabbânîyeye ve kâinattaki bütün kusurattan müberra ve münezzehiyetine hizmet ediyorlar. Çünkü, bütün kusurlar ademden ve kabiliyetsizlikten ve tahripten ve vazife yapmamaktan -ki birer ademdirler- ve vücûdî olmayan ademî fiillerden geliyor. Bu şeytanî ve şerli perdeler, o kusurâta merci olup itiraz ve şekvaları bi’l-istihkak kendilerine alarak Cenâb-ı Hakk’ın takdisine vesile oluyorlar. Zaten şerli ve ademî ve tahribçi işlerde kuvvet ve iktidar lâzım değil, az bir fiil ve cüz’î bir kuvvet, belki vazifesini yapmamak ile ba’zan büyük ademler ve bozmaklar oluyor. O şerir failler muktedir zannedilirler. Halbuki, ademden başka hiç te’sirleri ve cüz’î bir kesbden hâriç bir kuvvetleri yoktur. Fakat, o şerler ademden geldiklerinden, o şerirler hakîki fâildirler. Bi’l-istihkak, eğer zîşuur ise cezayı çekerler. Demek seyyiatta o fenalar fâildirler; fakat haseneler ve hayırlarda ve amel-i sâlihte vücûd olmasından, o iyiler hakîki fâil ve müessir değiller.

Səs yoxdur