Şualar | Onİkinci Şuâ | 302
(300-322)

Efendiler!

Size kat’i haber veriyorum ki: Buradaki zâtların, bizimle ve Risâle-i Nur’la münâsebeti olmayan veya az bulunanlardan başka, istediğiniz kadar hakîki kardeşlerim ve hakîkat yolunda hakîkatlı arkadaşlarım var. Biz, Risâle-i Nur’un keşfiyat-ı kat’iyesiyle iki kerre iki dört eder derecesinde sarsılmaz bir kanâatla bilmişiz ki; ölüm bizim için sırr-ı Kur’ân ile, i’dam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrilmiş; ve bize muhalif ve dalâlette gidenler için o kat’i ölüm, ya i’dam-ı ebedîdir (eğer âhirete kat’i îmanı yoksa) veya ebedî ve karanlıklı haps-i münferiddir (eğer âhirete inansa ve sefahet ve dalâlette gitmiş ise). Acaba dünyada bu mes’eleden daha büyük, daha ehemmiyetli bir mes’ele-i insaniye var mı ki, bu ona âlet olsun? Sizden soruyorum! Mâdem yoktur ve olamaz, neden bizimle uğraşıyorsunuz? Biz, en ağır cezanıza karşı kendimiz, âlem-i nura gitmek için bir terhis tezkeresini alıyoruz diye kemâl-i metanetle bekliyoruz. Fakat bizi reddedip, dalâlet hesabına mahkûm edenleri, sizi bu mecliste gördüğümüz gibi, i’dam-ı ebedî ile ve haps-i münferidle mahkûm ve pek yakın bir zamanda o dehşetli cezayı çekeceklerini müşahede derecesinde biliyoruz, belki görüyoruz; onlara insaniyet damarıyla cidden acıyoruz. Bu kat’i ve ehemmiyetli hakîkatı isbat etmeye ve en mütemerridleri dahi ilzam etmeye hazırım! Değil vukufsuz, garazkâr, ma’nevîyatta behresiz ehl-i vukufa karşı belki en büyük âlim ve feylesoflarınıza karşı gündüz gibi isbat etmezsem, her cezaya râzıyım!

İşte yalnız bir nümûne olarak, iki cuma gününde mahpuslar için te’lif edilen ve Risâle-i Nur’un umdelerini ve hülâsa ve esaslarını beyân ederek Risâle-i Nur’un bir müdâfaanamesi hükmüne geçen Meyve Risâlesi’ni ibraz ediyorum ve Ankara makamatına vermek için, yeni harflerle yazdırmaya müşkilâtlar içinde gizli çalışıyoruz.

Səs yoxdur