Şualar | Onİkinci Şuâ | 308
(300-322)

Ben de derim:

Hey bedbahtlar! Dünya ebedî olsaydı; ve insan, içinde dâimî kalsaydı ve insanî vazifeler yalnız siyaset bulunsaydı; belki bu iftiranızda bir ma’na bulunabilirdi. Hem eğer ben siyaset ile işe girseydim, yüz risâlede on cümle değil, belki bin cümleyi siyasetvari, mübârezekârâne bulacaktınız. Hem farz-ı muhal olarak, eğer biz dahi sizin gibi bütün kuvvetimizle dünya maksadlarına ve keyiflerine ve siyasetlerine çalışıyoruz diye -ki, şeytan da bunu inandırmağa çalışamıyor ve kimseye kabul ettiremez- Haydi, böyle de olsa, mâdem bu yirmi senede hiçbir vukuatımız gösterilmiyor, ve hükümet ele bakar, kalbe bakmaz ve herbir hükümette şiddetli muhalifler bulunur. Elbette yine adliye kanunu ile bizleri mes’ul etmezsiniz. Son sözüm:


Said Nursî


* * *


[Eskişehir Mahkemesinde gizli kalmış ve resmen zabta geçmemiş ve müdâfaatımda dahi yazılmamış bir eski hâtırayı ve lâtif bir vâkıa-i müdâfaayı aynen beyân ediyorum.]

Orada benden sordular ki: “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?” Ben de dedim: Eskişehir mahkeme reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman, şimdiki gibi, hâlî bir türbe kubbesinde inzivada idim, bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdim: “Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyet-perverliklerine hürmeten taneleri karıncalara verirdim.”

Səs yoxdur