Şualar | Onİkinci Şuâ | 321
(300-322)

Sonra o zâlim, dünyaca büyük makamlarda bulunan bedbahtlar dediler: “Sen, yirmi senedir birtek def’a takkemizi başına koymadın, eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını açmadın, eski kıyafetin ile bulundun. Halbuki on yedi milyon bu kıyafete girdi.” Ben de dedim: On yedi milyon değil, belki yedi milyon da değil, belki rızasiyle ve kalben kabuliyle ancak yedi bin Avrupaperest sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer’iye ve cebr-i kanunî cihetiyle girmektense; azimet-i şer’iye ve takvâ cihetiyle, yedi milyar zâtların kıyafetlerine girmeyi tercih ederim. Benim gibi yirmi beş seneden beri hayat-ı içtimâîyeyi terkeden adama, “İnad ediyor, bize muhaliftir.” denilmez. Haydi inad dahi olsa, mâdem Mustafa Kemâl o inadı kıramadı ve iki mahkeme kırmadı ve üç vilâyetin hükümetleri onu bozmadı; siz neci oluyorsunuz ki, beyhude hem milletin, hem hükümetin zararına, o inadın kırılmasına çabalıyorsunuz! Haydi siyasî muhalif de olsa, mâdem tasdikiniz ile yirmi senedir dünya ile alâkasını kesen ve manen yirmi seneden beri ölmüş bir adam, yeniden dirilip, fâidesiz kendine çok zararlı olarak hayat-ı siyasiyeye girerek sizin ile uğraşmaz; bu halde onun muhalefetinden tevehhüm etmek, divâneliktir. Divânelerle ciddî konuşmak dahi bir divânelik olmasından, sizin gibilerle konuşmayı terkediyorum. “Ne yaparsanız minnet çekmem!” dediğim, onları hem kızdırdı, hem susturdu. Son sözüm,


* * *

Səs yoxdur