Şualar | Birinci Şuâ | 637
(622-665)

Ve bu remzi latifleştiren ve kuvvet veren münâsebetlerin birisi şudur ki: Risâlet-ün Nur’un eczaları Sözler nâmiyle iştihar etmişler. Sözler ise Arabca “kelimat”tır. Ve o kelimat ile Kur’ânın hakâikını o derece mahz-ı hak ve ayn-ı hakîkat olduğunu isbat etmiş ki, bu zamanın dinsiz feylesoflarını tam susturuyor.

SEKİZİNCİ ÂYET:


’dir. Şu âyet-i meşhure küllî ma’nasının bu asırda muvafık ve münâsib bir ferdi Risâlet-ün Nur olduğu gibi, cifirle



kelimesi ’deki tenvin “nun” sayılmak cihetiyle Risâlet-ün Nur adedi olan dokuz yüz doksan sekize (998) yine iki sırlı (Hâşiye) fark ile baktığı gibi,



cümlesinin makam-ı ebcedîsi ile bin üç yüz on altı (1316) ederek Risâle-i Nur müellifinin tedrisiyle istihzarat-ı Nuriyede bulunduğu en hararetli tarihi olan bin üç yüz on altı adedine tam tamına tevâfuk eder.

DOKUZUNCU ÂYET: Hem “Elbakara” sûresinde, hem “Lukman” suresinde


cümlesidir. Yâni: “Allah’a îman eden hiç kopmayacak bir zincir-i nurânîye yapışır, temessük eder.” Risâle-i Nur ise, îman-ı billahın Kur’ânî bürhanlarından bu zamanda en nurânîsi ve en kuvvetlisi olduğu tahakkuk ettiğinden, bu



külliyetinde husûsi dâhil olduğuna te’yiden makam-ı cifrîsi bin üç yüz kırk yedi (1347) ederek Risâlet-ün Nur intişarının fevkalâde parlaması tarihine tam tamına tevâfukla bakar.


Hâşiye: Yâni, mertebesine işâret için iki fark var. Risâle-i Nur vahiy değil, ilham ve istihracdır.

Səs yoxdur