Şualar | Birinci Şuâ | 642
(622-665)

İşte her derde şifa olan Kur’ânın ilâçlarının bu zamanda bir kısım kavanozları hükmünde bulunan Resail-in Nur dahi bu şifadar âyetin bir medâr-ı nazarı olduğuna kuvvetli bir emâre şudur ki: Bu âyetin makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz kırk altı (1346) adedi Resail-in Nur’un bin üç yüz kırk altıda şifadarane etrafa intişarının tarihine ve Mu’cizat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm nâmında olan risâle-i hârikanın zaman-ı te’lifine tam tamına tevâfukudur. Şu tevâfuk hem münâsebet-i ma’nevîyeyi te’yid ve onunla teeyyüd eder, hem remizden işâret derecesine çıkarıyor.

ON YEDİNCİ ÂYET:


’deki



’nün makam-ı cifrîsi şeddeli “lâm”lar birer “lâm” ve şeddeli “kâf” bir “kâf” sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dokuz (1329) ederek, harb-i umûmînin başlangıcı zamanında Resail-in Nur’un başlangıcı olan “İşârât-ül İ’caz” tefsirinin tarih-i te’lifine tam tamına tevâfukla beraber, şeddeli “kâf” iki “kâf” sayılmak cihetiyle bin üç yüz kırk dokuz (1349) ederek harb-i umûmînin verdiği sarsıntılar zamanında Resail-in Nur’un



diyerek ehl-i dünyadan hiç bir yerde himaye görmeden belki tehacüme hedef olmakla beraber çekinmeyerek yalnız başlariyle müşkilât içinde envâr-ı Kur’âniyeyi neşrettikleri aynı tarihe tam tamına tevâfuku ise, her cihetiyle ayn-ı şuur olan âyâtta elbette tesadüfî olamaz. Belki bu gibi âyetler, en müşkil zaman olan bu asra dahi husûsi bakarlar ve o âyâtı kendilerine rehber ittihaz eden bir kısım şâkirdlerine husûsi iltifat edip iltifatlariyle teşci’ ederler.

Bu âyet, sâbık âyetler gibi münâsebet-i ma’nevîyesi gerçi zahiren görünmüyor; fakat bir cihetle Resail-in Nur ile bir nevi münâsebeti vardır. Şöyle ki: On üç senedir (Hâşiye) bu âyet Risâlet-ün Nur müellifinin ve sonra has şâkirdlerinin mağribden sonra bir vird-i husûsileridir.


Hâşiye: Te’lif tarihine göredir.

Səs yoxdur