Şualar | Birinci Şuâ | 644
(622-665)

Çünkü


hem ma’naca kuvvetli münâsebeti var... Hem cifirce bin üç yüz yirmi altı (1326) ederek o tarihteki hürriyet inkılâbından neş’et eden fırtınaların hengâmında herşeyi sarsan o fırtınaların ve harblerin zulümatından kurtulmak için nur arayan mü’minler içinde, Resail-in Nur şâkirdleri az bir zaman sonra tezahür ettiklerinden bu âyetin efrad-ı kesîresinden bu asırda bir mâsadakı onlar olduğuna bir emâredir.



cümlesi bin üç yüz altmışa (1360) bakıyor. Demek bundan beş-altı sene sonra istiğfar devresidir. Resail-in Nur şâkirdleri o zamanda istiğfar dersini vereceğini remzen bir îmadır.

YİRMİNCİ ÂYET:

Şu âyet-i azîme sarîhan asr-ı saadette nüzûl-ü Kur’âna baktığı gibi sâir asırlara dahi ma’na-yı işârîsiyle bakar. Ve Kur’ânın semasından ilhamî bir sûrette gelen şifadar nurlara işâret eder. İşte doğrudan doğruya tabib-i kulûb olan Kur’ân-ı Hakîm’in feyzinden ve ziyasından iktibas olunan Risâlet-ün Nur, benim çok tecrübelerimle umum ma’nevî derdlerime şifa olduğu gibi, Resail-in Nur şâkirdleri dahi tecrübeleriyle beni tasdik ediyorlar. Demek Resail-in Nur bu âyetin bir ma’na-yı işarîsinde dâhildir. Ve bu dühûlüne bir emâre olarak


’nin makam-ı cifrîsi bin üç yüz otuzdokuz (1339) ederek aynı tarihte Kur’ândan ilham olunan Resail-in Nur bu asrın ma’nevî ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla meydana çıkmağa başlamasından, bu âyet ona husûsi remzettiğine bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatımı yazdım, kanaata itiraz edilmez.

Səs yoxdur