Siracinnur Mecmuası | Münacat | 14
(5-20)

İşâret belki şehâdet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yani, bütün mahlûkat tarafından: “Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi i’dam etti” dememek ve dedirmemek ve saltanat-ı ulûhiyyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve bütün müştak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve herhalde ebedî bir âlemde, ebedî bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî Cennetlerinde, ebedî ve Cennete lâyık bir sûrette meyvedar eşcar ve çiçekli nebatlar ihzar etmiştir. Buradakiler ise müşterilere göstermek için nümûnelerdir.

Hem ağaçlar ve nebatlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrıca seni takdis eder. Husûsan meyvelerin bedî’ bir sûrette etleri çok muhtelif, san’atları çok acîb, çekirdekleri, çok hârika olarak yapılarak, o yemek tablalarını ağaçların ellerine verip ve nebatların başlarına koyarak, zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lîsan-ı hal olan tesbihatları, zuhurca lîsan-ı kal derecesine çıkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin irâde ve ihsanatınla, senin rahmet ve hikmetinle musahhardırlar ve senin her bir emrine mutîdirler.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey kibriyayı azametinden tesettür etmiş olan Sâni-i Hakîm ve Hâlık-ı Rahîm ! Bütün eşcar ve nebâtâtın, bütün yaprak ve çiçek ve meyvelerin dilleriyle ve adediyle seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ederek hamd ü sena ederim.

Ey Fâtır-ı Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahîm! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın tâlimiyle ve Kur’ân-ı Hakîm’in dersiyle anladım ve îman ettim ki, nasıl nebâtât ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfat-ı kudsiyeni ve esmâ-i hüsnânı bildiriyorlar; öyle de, zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvânâttan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gâyet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî âzalariyle ve bedeninde gâyet ince bir nizam ve gâyet hassas bir mîzan ve gâyet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve duygulariyle ve cesedinde, gâyet san’atlı bir yapılış ve gâyet hikmetli bir tefriş ve gâyet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihâzât-ı bedeniyesiyle, senin vücûb-u vücûduna ve sıfatlarının tahakkukuna şehâdet etmesin.

Səs yoxdur