Siracinnur Mecmuası | Münacat | 17
(5-20)

Ey Kâdir-i Kayyum! Bütün zihayat, zîruh, zîşuur, senin mülkünde, yalnız senin kuvvet ve kudretinle ve ancak senin irâde ve tedbirlerinle ve rahmet ve hikmetinle rubûbiyyetinin emirlerine teshir ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı insanın kuvveti ve galebesi için değil belki fıtraten insanın za’fı ve aczi için rahmet tarafından ona musahhar olmuşlar. Ve lîsan-ı hal ve lîsan-ı kal ile Sâni’lerini ve Ma’budlarını kusurdan, şerikten takdis ve ni’metlerine şükür ve hamd ederek, her biri ibâdet-i mahsusasını yapıyorlar.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından perdelenmiş olan Zât-ı Akdes! Bütün ziruhların tesbihatiyle seni takdis edip, niyet edip

diyorum.

Ya Rabbe’l-âlemîn! Yâ îlahe’l-evvelîne ve’l-âhirîn! Ya Rabbe’s-Semavâti ve’l-arâdîn! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ta’limiyle ve Kur’ân-ı Hakîm’in dersiyle anladım ve îman ettim ki: Nasıl semâ, feza, arz, ber ve bahr, şecer, nebat, hayvan efradiyle, eczasiyle, zerratiyle seni biliyorlar, tanıyorlar ve varlığına ve birliğine şehâdet ve delâlet ve işâret ediyorlar.

Öyle de, kâinatın hulâsası olan zîhayat ve zîhayatın hulâsası olan insan ve insanın hulâsası olan enbiyâ, evliyâ, asfiyanın hulâsası olan kalblerinin ve akıllarının müşahedat ve keşfiyat ve ilhamat ve istihracatiyle yüzer icmâ ve yüzer tevatür kuvvetinde bir kat’iyetle senin vücûb-u vücûduna ve senin vahdaniyet ve ehadiyyetine şehâdet edip ihbar ediyorlar. Mu’cizat ve kerâmat ve yakînî bürhanlariyle haberlerini isbat ediyorlar.

Evet kalblerde, perde-i gaybda ihtar edici bir zâta bakan hiçbir hâtırat-ı gaybiye ve ilham edici bir zâta baktıran hiçbir ilhamat-ı sâdıka ve hakkalyakîn sûretinde sıfât-ı kudsiye ve esmâ-i hüsnânı keşfeden hiçbir i’tikad-ı yakîne ve enbiya ve evliyâda, bir Vâcibü’l-Vücûdun envarını aynelyakîn ile müşahade eden hiçbir nurânî kalb ve asfiya ve sıddikinde, bir Hâlik-ı Küllî Şey’in âyât-ı vücubunu ve berâhin-i vahdetini ilmelyakin ile tasdik eden, isbat eden hiçbir münevver akıl yoktur ki, senin vücûb-u vücûduna ve sıfât-ı kudsiyene ve senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esmâ-i hüsnâna şehâdet etmesin, delâleti bulunmasın ve işâreti olmasın!

Ve bilhassa, bütün enbiya ve evliyâ ve asfiya ve sîddîkinin imamı ve reisi ve hulâsası olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ihbarını tasdik eden hiçbir mu’cizat-ı bâhiresi ve hakkaniyetini gösteren hiçbir hakîkat-ı âliyyesi ve bütün mukaddes ve hakîkatlı kitabların hulâsatü’l-hulâsası olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın hiçbir âyeti tevhidiye-i katıası ve mesâil-i îmaniyeden hiçbir mes’ele-i kudsiyesi yoktur ki,

Səs yoxdur