Siracinnur Mecmuası | Dördüncü Şua | 106
(90-107)

Demek bu Güneş gibi zâhir olan tanıttırmak ve sevdirmek keyfiyeti arkasında müşahede edilen lezzetlendirmek ve ni’metlendirmek ikramı ise, gâyet esaslı bir irade-i şefkat ve gâyet kuvvetli bir arzuyu merhametten ileri geliyor. Ve böyle kuvvetli bir irade-i şefkat ve rahmet ise, hiçbir cihette ihtiyacı olmayan bir Mustağni-i Mutlakta bulunması elbette ve her halde kendini âyinelerde görmek ve göstermek isteyen ve tezahür etmek, mâhiyetinin muktezası ve tebarüz etmek, hakîkatının şe’ni bulunan nihayet kemâlde bir cemâl-i bimisal ve ezeli bir hüsnü lâyezâlî ve sermedî bir güzellik vardır ki; o cemâl kendini muhtelif âyinelerde görmek ve göstermek için merhamet ve şefkat sûretine girmiş, sonra zîşuur âyinelerinde in’am ve ihsan vaziyetini almış, sonra tahabbüb ve taarrüf yâni kendini tanıttırmak ve bildirmek keyfiyetini takmış, sonra masnuatı zinetlendirmek, güzelleştirmek ışığını vermiş.

İkinci Nükte: Nev’-i insanda, husûsan yüksek tabakasında, meslekleri ayrı ayrı hadsiz zâtlarda, gâyet esaslı bir sûrette bulunan şedit bir aşk-ı Lâhuti ve kuvvetli bir muhabbet-i Rabbânîyye, bilbedahe misilsiz bir cemâle işâret belki şehâdet eder.

Evet, böyle bir aşk öyle bir cemâle bakar, iktiza eder ve öyle bir muhabbet böyle bir hüsn ister. Belki bütün mevcûdâtta lisân-ı hal ve lisân-ı kal ile edilen umum hamd ve senalar, o ezelî hüsne bakıyor, gidiyor. Belki Şems-i Tebrizi gibi bir kısım âşıkların nâzarında bütün kâinatta bulunan umum incizaplar, cezbeler, cazibeler, câzibedar hakîkatler, ezelî ve ebedî bir hakîkat-ı câzibedara işâretlerdir. Ve ecrâmı ve mevcûdâtı mevlevîmisal pervane gibi raks ve semaa kaldıran cezbedârâne harekât ve deveran, o hakîkat-ı câzibedarın cemâl-i kudsisinin hükümdârâne tezahüratı karşısında âşıkane ve vazifadarane bir mukabeledir.

Üçüncü Nükte: Bütün ehl-i tahkikın icmaiyle vücûd hayr-ı mahzdır, nurdur. Adem şerr-i mahzdır, zulmettir. Bütün hayırlar, iyilikler, güzellikler, lezzetler tahlil neticesinde vücûddan neş’et ettiklerini ve bütün fenalıklar, şerler, musibetler, elemler hatta masiyetler ademe râci olduğunu ehl-i akıl ve ehl-i kalbin büyükleri ittifak etmişler.

Səs yoxdur