Siracinnur Mecmuası | Dördüncü Şua | 107
(90-107)

Eğer dersen: Mâdem bütün güzelliklerin menbaı vücuttur, vücutta küfür ve enâniyet-i nefsiye dahi var?

Elcevap: Küfür ise, hakâik-ı îmaniyeyi inkâr ve nefy olduğundan ademdir. Enâniyetin vücûdu ise, haksız temellük ve âyinedarlığını bilmemek ve mevhumu muhakkak bilmekten ileri geldiğinden vücûd rengini ve sûretini almış bir ademdir. Mâdem bütün güzelliklerin menbaı vücuttur ve bütün çirkinliklerin madeni ademdir. Elbette vücûdun en kuvvetlisi ve en yükseği ve en parlağı ve ademden en uzağı vâcib bir vücûd ve ezelî ve ebedî bir varlık, en kuvvetli ve en yüksek ve en parlak ve kusurdan en uzak bir cemâl ister, belki öyle bir cemâli ifade eder, belki öyle bir cemâl olur. Güneşe, ihâtalı bir ziyanın lüzumu gibi Vâcibü’l-Vücûd dahi sermedî bir cemâl istilzam eder; onun ile ışık verir.

İHTAR: Âyet-i Hasbiye-i Nûriyenin meratibinden dokuz mertebesi yazılacaktı, fakat ba’zı esbâba binâen şimdilik üç mertebe te’hir edildi.

TENBİH: Risâle-i Nur, Kur’ân’ın ve Kur’ân’dan çıkan bürhanî bir tefsir olduğundan, Kur’ân’ın nükteli, hikmetli, lüzumlu, usandırmayan tekraratı gibi onun da lüzumlu, hikmetli, belki zarûri ve maslahatlı tekraratı vardır. Hem Risâle-i Nur, zevk ve şevk ile dillerde usandırmayan, dâima tekrar edilen kelime-i tevhidin delilleri olmasından, zarûri tekraratı kusur değil; usandırmaz ve usandırmamalı.

Səs yoxdur