İman ve Küfür Müvazeneleri | İkinci Söz | 16
(16-18)
İkinci Söz

Îmânda ne kadar büyük bir saadet ve ni’met ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle:

Bir vakit iki adam, hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. Biri hodbîn, tali’siz bir tarafa; diğeri hudâbîn, bahti-yar, diğer tarafa sülûk eder, giderler. Hodbîn adam, hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbîn olduğundan bedbinlik cezası olarak nazarında pek fena bir memlekete düşer. Bakar ki: Her yerde âciz biçâreler, zorba müdhiş adamların ellerinden ve tahrîbatlarından vâveylâ ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazîn, elîm bir hâli görür. Bütün memleket, bir matemhane-i umumî şeklini almış. Kendisi şu elîm ve muzlim hâleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünki, herkes ona düşman ve ecnebi görünüyor. Ve ortalıkta dahi, müdhiş cenâzeleri ve me’yusane ağlayan yetimleri görür. Vicdanı, azab içinde kalır. Diğeri hudâbîn, hudâperest ve hak-endiş, güzel ahlâklı idi ki, nazarında pek güzel bir memlekete düştü.

İşte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umumî şenlik görüyor. Her tarafta bir sürur, bir şehr-âyin, bir cezbe ve neş’e içinde zikirhâneler.. Herkes ona dost ve akrabâ görünür.

Səs yoxdur