İman ve Küfür Müvazeneleri | Yirmibeşinci Söz | 136
(133-140)

“İşârâtülİ’câz”da isbat edildiği gibi bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin mâdeni, bir kelime olduğu gibi bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi, bir kelimedir.

Birinci kelime: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.”

İkinci kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.”

Evet, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede havas ve avâm, yâni zenginler ve fakirler, müvazeneleriyle rahatla yaşarlar. O müvâzenenin esası ise: Havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir. Şimdi birinci kelime, havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevketmiştir. İkinci kelime, avâmı kine, hasede, mübarezeye sevkedip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selbettiği gibi, şu asırda sa’y sermaye ile mübareze neticesi, herkesçe mâlûm olan Avrupa hâdisat-ı azîmesi meydana geldi. İşte medeniyet, bütün cem’iyat-ı hayriye ile ve ahlâkî mektepleriyle ve şedit inzibat ve nizâmâtiyle, beşerin o iki tabakasını musâlâha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müdhiş yarasını tedavi edememiştir. Kur’ân, birinci kelimeyi esasından “vücub-u zekât” ile kal’eder, tedavi eder. İkinci kelimenin esasını “hurmet-i ribâ” ile kal’edip tedavi eder. Evet, âyet-i Kur’âniye âlem kapısında durup ribâya yasaktır der. “Kavga kapısını kapamak için banka kapısını kapayınız.” diyerek insanlara ferman eder. Şâkirdlerine “Girmeyiniz” emreder.

İkinci Esas: Medeniyet, taaddüdü ezvâcı kabul etmiyor. Kur’ân’ın o hükmünü, kendine muhalif-i hikmet ve maslâhât-ı beşeriyeye münâfî telakki eder. Evet, eğer izdivacdaki hikmet, yalnız kazayı şehvet olsa, taaddüd bilâkis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvânatın şehâdetiyle ve izdivac eden nebâtatın tasdikiyle sabittir ki; izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür.

Səs yoxdur