İşaratu-l İcaz | Kuran Nedir? Tarifi Nasıldır? | 16
(10-18)

Rızk, bekaya sebebdir. Beka, tekerrür-ü vücûddan ibârettir. Vücûd ise; birincisi mümeyyize, ikincisi muhassısa, üçüncüsü müreccihe olmak üzere “ilim, irâde, kudret” sıfatlarını istilzam eder. Beka dahi, semere-i rızık mahsulü olduğu için, “Sasar, Sem’, Kelâm” sıfatlarını iktiza eder ki; merzuk istediği zaman, ihtiyacını görsün, istediği zaman işitsin, aralarında vâsıta bulunduğu takdirde o vâsıta ile konuşsun. Bu altı sıfât, şübhesiz birinci sıfatı olan hayatı istilzam ederler.

S- Rahman, büyük ni’metlere; Rahîm, küçük ni’metlere delâlet ettikleri cihetle; Rahîm’in Rahman’dan sonra zikri, yukarıdan aşağıya inmek ma’nasına olan “San’at-üt tedelli” kaidesine dâhildir. Bu ise, belâgatça makbûl değildir?

C- Evet, kaşlar, göze.. gem, ata mütemmim oldukları ve onların noksanlarını ikmal ettikleri gibi; küçük ni’metler de, büyük ni’metlere mütemmimdirler. Bu i’tibârla, mütemmim olan, haddizâtında küçük de olsa, faideyi ikmâl ettiğinden, büyükten daha büyük olması îcab eder. Ve keza büyükten beklenilen menfaat, küçüğe mütevakkıf ise; o küçük, büyük sırasına geçer; o büyük dahi, küçük hükmünde kalır. Kilit ile anahtar, lîsan ile ruh gibi.

Ve keza, bu makam, ni’metlerin ta’dadı veya ni’metler ile imtinan makamı değildir. Ancak, insanları, gizli ve küçük ni’metlere tenbih ve îkâz etmek makamıdır. Evvelki makamlardaki “tedellî”, şu “tenbih” makamında terakki sayılır. Çünkü, gizli ve küçük ni’metleri insanlara göstermek ve insanları onların vücûduna îkâz etmek, daha lâyık ve daha lâzımdır. Bu i’tibârla, şu mes’elemizde tedellî değil, terakki vardır.

Sual: Mebde’ ve me’haz i’tibâriyle rikkatü’l-kalb ma’nasını ifade eden bu iki sıfâtın Cenâb-ı Hak hakkında kullanılması caiz değildir. Eğer ma’na-yı hakîkatlerinin lâzımı ve neticesi olan in’am ve ihsan kasdedilirse, mecazda ne hikmet vardır?

Cevab: Bu iki sıfât, “yed” gibi, ma’na-yı hakîkileriyle, Cenâb-ı Hak hakkında kullanılması muhal olan müteşabihattandır. Müteşabihatta, ma’na-yı mecazînin ma’na-yı hakîkinin lâfziyle, üslûbuyla gösterilmesin-deki hikmet, insanların me’luf ve ma’lûmları olmayan ma’naları ve hakîkatları zihinlerine yakınlaştırıp kabul ettirmekten ibârettir. Meselâ; “yed”in ma’na-yı mecazîsi insanlara me’nus olmadığından, ma’na-yı hakîkinin şekliyle, lâfziyle gösterilmesi zarûreti vardır.

: Evvelâ: Bu kelimeyi mâkabline bağlattıran cihet-i münâsebet; “Rahman” “Rahîm”in delâlet ettikleri ni’metlerin hamd ve şükür ile karşılanması lüzumundan ibârettir.

Səs yoxdur