İşaratu-l İcaz | Tevhidin İsbatı | 96
(86-104)

Birisi: Îkâzı ifade eden ve îkâz için kullanılan harfidir. İkincisi: Alâmetleri aramakla bir şeyi bulmak için kullanılan kelimesidir ki, Türkçede “hangi” kelimesiyle tercüme edilir. Üçüncüsü: Gafletten ayıltmak için kullanılan harfidir. Bu te’kidlerden anlaşılır ki, burada şu tarz ile yapılan nida ve hitab, çok faidelere ve nüktelere işârettir.

Ezcümle, birincisi: İnsanlara ibâdetlerin teklifinden hasıl olan meşakkatın, hitab-ı İlâhîye mazhariyetten neş’et eden zevk ve lezzetle tahfif edilmesidir. İkincisi: İnsanın gaibane olan aşağı mertebesinden, huzurun yüksek makamına çıkması ancak ibâdet vâsıtasiyle olduğuna işârettir. Üçüncüsü: Muhatabın üç cihetten ibâdete mükellef olduğuna işârettir. Kalbiyle teslim ve inkıyada, akliyle îman ve tevhide, kalıbiyle amel ve ibâdete mükelleftir. Dördüncüsü: Muhatabın mü’min, kâfir, münâfık olmak üzere üç kısma ayrılmış olduğuna işârettir. Beşincisi: İnsanların yüksek, orta, avam tabakalarına hitabın şamil olduğuna işârettir. Altıncısı: İnsanlar arasında yapılan nida ve hitablarda âdet edinmiş olan şeylere işârettir ki; insan evvelâ gördüğü adamı çağırır ve durdurur. Sonra kim olduğunu anlamak için alâmetlerine dikkat eder. Sonra maksadını anlatır. Hülâsa: Mezkûr hitab, geçen üç cihetten te’kid edilmiş şu nüktelere işârettir.

ile nida edilen insanlar gâfil, gâib, hazır, cahil, meşgul, dost, düşman gibi çok muhtelif tabakalara şâmildir. Bu muhtelif tabakalara göre nın ifadesi değişir. Meselâ: Gâfile karşı tenbihi ifade eder, gâibe ihzârı, cahile târifi, dosta teşviki, düşmana tevbih ve takri’i gibi her tabakaya münâsib bir ifadesi vardır. Sonra makam kurbu iktiza ettiği halde, uzaklara mahsus olan edatının kullanılması birkaç nükteye işârettir:

1- Teklif edilen emanet ve ibâdetin pek büyük bir yük olduğuna,

2- Derece-i ubûdiyetin, mertebe-i ulûhiyetten pek uzak olduğuna,

3- Mükelleflerin, zaman ve mekânca hitabın vakit ve mahallinden ırak bulunduğuna,

Səs yoxdur