İşaratu-l İcaz | Bir Müdafa | 225
(224-229)

Büyük bir abidenin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu, Fatih bir Rum mimarına teslim eder. Mimar da, Fatih’in arzusunun hilafına olarak bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır. Fatih cezaen Rum mimarının elini kestirir. Rum mimarı da, Fatih aleyhine da’va açar. Bunun üzerine mahkemeye celbedilen büyük pâdişâh, baş köşeye geçmek istemiş. Birdenbire hâkimin şu ihtariyle karşılaşmış:

―Oturma beyim! Hasmınla mürafaa-i şer’î olacaksın, ayakta beraber dur!

Hızır Bey Çelebi; bu koca şanlı pâdişâh-ı maznuna, haksız el kestirdiği için, kendisinin de kısasa tâbi olduğunu ve elinin kesileceğini bildirir. Fakat mimar kısası istemediği için, büyük Fatih günde on altın tazminata mahkûm olur ve hatta kısastan kurtulduğu için bu tazminatı kendiliğinden yirmi altına çıkarır.”

İslâm mahkemesinin adâletinin şanlı misâllerinden biri olan şu misâl, bize en haşmetli hükümdarlarla en âciz ferdlerin, huzur-u mehâkimde müsavi olduğunu gösteriyor.

İşte ben de bugün, Fatih kadar şanlı, kahraman İslâm hâkimi Hızır Bey Çelebi’nin makamının mümessili olan ve hakîki adâlet-i Kur’âniye’yi esas tutan bir makamın yerinde bulunan bir mahkemenin huzurunda bulunuyorum. Bütün kalbimi huzur ve sürura kalbeden memnuniyetim budur.

Kahraman ecdadımızın bu kadar ulviyetinin sırrı; kalblerinde ALLAH korkusunun mevcûdiyetiyle, Kur’ân nurunun ve nihayetsiz feyzinin ruhlarında yerleşmiş olması ve kudsî hakâika karşı sonsuz ve nihayetsiz derecede merbutiyetleridir. O mübârek ecdaddan bize tevarüs eden, ALLAH ve KUR’ÂN için akıttıkları kudsî kanlarının halen eserleri bulunan bu yurtta ve aziz canlarını feda ettikleri şu memlekette: “Kur’ân’ın kudsî hakîkatlarına hizmet ediyor, Kur’ân’ın tefsirini okuyor, evinde bulunduruyor.” kaydiyle mahkemenin huzuruna sevkedildim.

Evet muhakememiz şahsımla alâkadar olmaktan ziyâde, RİSÂLE-I NUR’UN muhakemesidir. Risâle-i Nur ise, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın semâvî ve kudsî hakâikının tereşşuhatı olmak hasebiyle, o yüksek eserlerdeki kıymet, doğrudan doğruya Kur’ân’a âittir. Şu halde muhakeme de Kur’ân’ın muhakemesidir. Ehl-i tevhidin kitabı olan KELÂMULLAH bütün âyât ve beyyinatiyle Hâlık-ı Kâinat’ın vahdaniyetini ve ehadiyetini i’lân ediyor.

Səs yoxdur