Lemalar | Ondördüncü Lema | 99
(90-102)

Evet, Rûy-i zeminde dört yüz bin muhtelif ayrı ayrı nebâtatın ve hayvânâtın tâifelerini, hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak, vakti vaktine kemâl-i intizam ile hikmet ve inayet ile terbiye ve idare eden ve küre-i arzın sîmâsında Hâtem-i Ehadiyeti vaz’eden; bilbedahe belki bilmüşahede, rahmettir ve o rahmetin vücûdu, bu küre-i arzın sîmâsındaki mevcûdâtın vücûdları kadar kat’i olduğu gibi, o mevcûdât adedince tahakkukunun delilleri var. Evet, zeminin yüzünde öyle bir hâtem-i rahmet ve Sikke-i Ehadiyet bulunduğu gibi, insanın mâhiyet-i ma’nevîyesinin sîmâsında dahi öyle bir Sikke-i Rahmet vardır ki, küre-i arz sîmâsındaki Sikke-i Merhamet ve kâinat sîmâsındaki sikke-i uzma-yı rahmetten daha aşağı değil. Âdeta bin bir ismin cilvesinin bir nokta-i mihrâkıyesi hükmünde bir câmiiyeti var.

Ey insan! hiç mümkün müdür ki: Sana bu sîmâyı veren ve o sîmâda böyle bir Sikke-i Rahmeti ve bir Hâtem-i Ehadiyeti vaz’eden Zât, seni başıboş bıraksın; sana ehemmiyet vermesin, senin harekâtına dikkat etmesin, sana müteveccih olan bütün kâinatı abes yapsın, hilkat şeceresini meyvesi çürük, bozuk, ehemmiyetsiz bir ağaç yapsın? Hem hiç bir cihetle şübhe kabûl etmeyen ve hiç bir vechile noksâniyeti olmayan, Güneş gibi zâhir olan rahmetini ve ziya gibi görünen hikmetini inkâr ettirsin? Hâşâ!..

Ey insan! Bil ki: O rahmetin arşına yetişmek için bir mi’râc var. O mi’râc ise “Bismillâhirrahmanirrahîm”dir. Ve bu mi’râc ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın yüz on dört sûrelerinin başlarına ve hem bütün mübârek kitabların iptidalarına ve umum mübârek işlerin mebde’lerine bak. Ve Besmelenin azamet-i kadrine en kat’i bir hüccet şudur ki: İmâm-ı Şafiî (R.A.) gibi çok büyük müçtehidler demişler: “Besmele tek bir âyet olduğu halde Kur’ân’da yüz on dört def’a nâzil olmuştur.”

Dördüncü Sır: Hadsiz kesret içinde vâhidiyet tecellisi; hitab-ı demekle herkese kâfi gelmiyor. Fikir dağılıyor. Mecmûundaki vahdet arkasında Zât-ı Ehadiyeti mülâhaza edip demeğe küre-i arz vüs’atinde bir kalb bulunmak lâzım geliyor. Ve bu sırra binâen cüz’iyâtta zâhir bir sûrette Sikke-i Ehadiyeti gösterdiği gibi, her bir nevide Sikke-i Ehadiyeti göstermek ve Zât-ı Ehad’i mülahaza ettirmek için Hâtem-i Rahmaniyet içinde bir Sikke-i Ehadiyeti gösteriyor; tâ külfetsiz herkes her mertebede deyip doğrudan doğruya Zât-ı Akdes’e hitab ederek müteveccih olsun.

Səs yoxdur