Lemalar | Onyedinci Lema | 123
(113-138)

Sizin cebren böyle ehl-i îmanı mimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız, eğer memlekette asayiş ve emniyet ve kolayca idâre etmek ise, kat’iyyen biliniz ki; hata ediyorsunuz, yanlış yola sevkediyorsunuz. Çünkü itikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idâresi ve onlar içinde âsâyiş te’mini, binler ehl-i salâhatın idaresinden daha müşkildir. İşte bu esaslara binâen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevketmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve âsâyişler, bununla te’min edilmez. Belki mesaîlerinin tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin te’sisine ve teâvün düstûrunun teshîline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dînin evâmir-i kudsiyesiyle ve takvâ ve salâbet-i dîniye ile olur.

SEKİZİNCİ NOTA: Ey sa’y ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tenbel insan! Bil ki:

Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, hizmetin mükâfatını, hizmet içinde dercetmiştir. Amelin ücretini, nefs-i amel içine koymuştur. İşte bu sır içindir ki, mevcûdât, hatta bir nokta-i nazarda câmidat dahi, evâmir-i tekviniye ta’bir edilen husûsi vazifelerinde, kemâl-i şevk ile ve bir çeşit lezzet ile Evâmir-i Rabbânîyeyi imtisal ederler. Arıdan, sinekten, tavuktan tut; tâ Şems ve Kamere kadar her şey kemâl-i lezzetle vazifesine çalışıyorlar. Demek hizmetlerinde bir lezzet var ki, akılları olmadığından akibeti ve neticeleri düşünmeden, mükemmel vazifelerini ifa ediyorlar.

Eğer desen: Zîhayatta lezzet kabildir, cemâdatta nasıl şevk ve lezzet olabilir?

Elcevab: Cemadat; kendi hesablarına değil, onlarda tecelli eden Esmâ-i İlâhîyye hesabına bir şeref, bir makam, bir kemâl, bir güzellik, bir intizam isterler, arıyorlar. O vazife-i fıtriyelerinin imtisalinde, Nûr-ul Envâr’ın isimlerine birer ma’kes, birer âyine hükmüne geçtiğinden tenevvür eder, terakki eder. Meselâ: Nasılki bir katre su, bir zerrecik cam, parçası; zâtında ziyâsız, ehemmiyetsiz iken, sâfi kalbiyle Güneşe yüzünü çevirse, o vakit o ehemmiyetsiz, ziyasız katre ve cam parçası, Güneşin bir nevi arşı olup senin yüzüne de tebessüm eder. İşte bu misâl gibi, zerrat ve mevcûdât, cemâl-i mutlak ve kemâl-i mutlak sâhibi olan Zât-ı Zülcelâl’in isimlerine vazifeperverlik cihetinde âyine olmalariyle, o katre ve zerrecik şişe gibi gâyet aşağı bir dereceden gâyet yüksek bir derece-i zuhura ve tenevvüre çıkıyorlar. Mâdem vazife cihetinde gâyet nurânî ve yüksek bir makam alıyorlar; lezzet mümkün ve kabil ise, yâni hayat-ı ammeden hissedar iseler, gâyet lezzet ile o vazifeleri görüyorlar, denilebilir.

Vazifede lezzet bulunduğuna en zâhir bir delil, sen kendi âza ve duygularının hizmetlerine bak. Herbiri beka-i şahsî ve beka-i nev’î için ettikleri hizmetlerinde ayrı ayrı lezzetleri var.

Səs yoxdur