Lemalar | Yirmibirinci Lema | 165
(159-167)

O iştirak edenlerin her birinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa, herbirinin noksansız, parçalanmadan birer lâmba oda ile beraber âyinesine girer. Aynen öyle de: Emvâl-i uhreviyede sırr-ı ihlâs ile iştirak ve sırr-ı uhuvvet ile tesanüd ve sırr-ı ittihad ile teşrikü’l-mesâî.. o iştirak-i a’mâlden hâsıl olan umum yekûn ve umum nur herbirinin defter-i a’mâline bitâmamiha gireceği ehl-i hakîkat mâbeyninde meşhud ve vaki’dir ve vüs’at-ı rahmet ve Kerem-i İlâhînin muktezasıdır.

İşte ey kardeşlerim! Sizleri İNŞÂALLÂH menfaat-ı maddiye rekabete sevketmeyecek. Fakat menfaat-ı uhreviye noktasında bir kısım ehl-i tarîkat aldandıkları gibi, sizin de aldanmanız mümkündür. Fakat şahsî, cüz’î bir sevab nerede; mezkûr misal hükmündeki iştirak-i a’mâl noktasında tezahür eden sevab ve nur nerede?

İkinci Misal: Ehl-i san’at, netice-i san’atı ziyâde kazanmak için, iştirâk-i san’at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hatta dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmağa çalışmışlar. O ferdî çalışmanın her günde yalnız üç iğne, o ferdî san’atın meyvesi olmuş. Sonra teşrikü’l-mesâî düstûruyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkeza herbirisi iğne yapmak san’atında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zâyi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gâyet sür’atle işini görmüş. Sonra, o teşrîk-i mesâî ve taksim-i a’mâl düstûruyla olan san’atın semeresini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hâdise ehl-i dünyanın san’atkârları arasında, onları teşrik-i mesâîye sevketmek için dillerinde destan olmuştur.

İşte ey kardeşlerim! Mâdem umûr-u dünyeviyede, kesif maddelerde böyle ittihad, ittifak ile neticeler, böyle azîm yekûn faideler verir; acaba, uhrevî ve nurânî ve tecezzi ve inkısâma muhtaç olmayarak... ve Fazl-ı İlâhî ile herbirisinin âyinesine umum nur in’ikas etmek ve herbiri umumun kazandığı misil sevaba mâlik olmak, ne kadar büyük bir kâr olduğunu kıyas edebilirsiniz! Bu azîm kâr, rekabetle ve ihlâssızlık ile kaçırılmaz.

İhlâsı kıran ikinci mani: Hubb-u câhtan gelen şöhret-perestlik saikasiyle ve şan ü şeref perdesi altında teveccühü âmmeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enâniyeti okşamak ve nefs-i emmâreye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı rûhî olduğu gibi “şirk-i hafî” ta’bir edilen riyakârlığa, hodfuruşluğa kapı açar, ihlâsı zedeler.

Ey kardeşlerim! Kur’ân-ı Hakîm’in hizmetindeki mesleğimiz hakîkat ve uhuvvet olduğu ve uhuvvetin sırrı:

Səs yoxdur