Lemalar | Yirmibirinci Lema | 166
(159-167)

Şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip (Hâşiye) , onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek” olduğun-dan, mâbeynimizde bu nevi hubb-u câhtan gelen rekabet te’sir etmemek gerektir. Çünkü, mesleğimize bütün bütün münâfîdir. Mâdem kardeşlerin şerefi umûmîyetle her ferde ait olabilir; o büyük şeref-i ma’nevîyi, şahsî, hodfuruşane, rekabetkârâne, cüz’î bir şerefe ve şöhrete feda etmek; Risâle-i Nur şâkirdlerinden yüz derece uzak olduğu ümidindeyim. Evet, Risâle-i Nur şâkirdlerinin kalbi, aklı, ruhu; böyle aşağı, zararlı, süflî şeylere tenezzül etmez. Fakat herkeste nefs-i emmâre bulunur. Ba’zı da hissiyât-ı nefsiyye damarlara ilişir. Bir derece hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icrâ eder. Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem. Risâle-i Nur’un verdiği te’sire binâen itimad ediyorum. Fakat nefs ve heva ve hiss ve vehim ba’zan aldatıyorlar. Onun için, ba’zan şiddetli îkâz olunuyorsunuz. Bu şid-det, nefs ve hevâ ve hiss ve vehme bakıyor; ihtiyatlı davranınız. Evet, eğer mesleğimiz şeyhlik olsa idi, makam bir olurdu veyahut mahdud makamlar bulunurdu. O makama müteaddid isti’dâdlar namzed olurdu. Gıbtakârane bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe pe-der olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıbtakârâne müzahameye medâr olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe mua-vin ve zâhir olur; hizmetini tekmil eder. Pederâne, mürşidane mesleklerdeki gıbtakârâne hırs-ı sevab ve ulüvv-ü himmet cihetiyle çok zararlı ve hatarlı neticeler vücûda geldiğine delil: Ehl-i tarîkatın o kadar mühim ve azîm kemalâtları ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtın ve rekabetin verdiği vahim neticelerdir ki; onların o azîm, kudsî kuvvetleri bid’a rüzgârlarına karşı da-yanamıyor.

Üçüncü Mâni: Korku ve tama’dır. Bu mâni diğer bir kısım mânilerle beraber Hücumât-ı Sitte’de tamamiyle îzah edildiğinden ona havale edip, Cenâb-ı Erhamürrâhimînden bütün Esmâ-i Hüsnâsını şefaatçı yapıp niyaz ediyoruz ki: “Bizleri ihlâs-ı tâmme muvaffak eylesin... Âmîn...”


------------------------------
(Hâşiye): Evet bahtiyar odur ki; Kevser-i Kur’ânîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enâniyetini o havuz içine atıp eritendir.

Səs yoxdur