Lemalar | Yirmiüçüncü Lema | 178
(176-194)

Üçüncüsü: “İktezathü’t-Tabiat” Yâni, “tabiîdir, tabiat iktiza edip îcad ediyor.” Evet, mâdem mevcûdât var ve inkâr edilmez. Hem her mevcûd san’atlı ve hikmetli vücûda geliyor. Hem mâdem kadîm değil, yeniden oluyor. Herhalde ey mülhid! Bu mevcûdu, meselâ bu hayvanı ya diyeceksin ki, esbâb-ı âlem onu îcad ediyor; yâni esbâbın içtimaında o mevcûd vücûd buluyor.. veyahud o kendi kendine teşekkül ediyor.. veyahud tabiat muktezası olarak, tabiatın te’siriyle vücûda geliyor.. veyahud bir Kadîr-i Zülcelâl’in kudretiyle îcad edilir. Mâdem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur, evvelki üç yol; muhal, battal, mümteni’, gayr-ı kabil oldukları kat’i isbat edilse; bizzarure ve bilbedahe dördüncü yol olan tarîk-i Vahdaniyet, şeksiz şübhesiz sâbit olur.

AMMA BİRİNCİ YOL Kİ: Esbâb-ı âlemin içtimâîyle, teşkîl-i eşya ve vücûd-u mahlûkattır. Pek çok muhâlâtından yalnız üç tanesini zikrediyoruz.

BİRİNCİSİ: Bir eczahânede, gâyet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden, zîhayat bir mâcun istenildi. Hem hayatdar harika bir tiryak onlardan yapılmak îcab etti. Geldik, o eczahânede, o zîhayat mâcunun ve hayatdar tiryâkın çoklukla efradını gördük. O mâcunlardan herbirisini tedkik ettik. Görüyoruz ki: O kavanoz şişelerden herbirisinden, bir mîzan-ı mahsus ile, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından ve hakeza.. muhtelif mikdarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa o mâcun, zîhayat olamaz, hâsiyetini gösteremez. Hem o hayatdar tiryakı da tedkik ettik. Herbir kavanozdan bir mîzan-ı mahsus ile bir madde alınmış ki, zerre mikdarı noksan veya ziyâde olsa, tiryak hassasını kaybeder. O kavanozlar elliden ziyâde iken, herbirisinden ayrı bir mîzan ile alınmış gibi, ayrı ayrı mikdarda eczaları alınmış. Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif mikdarlar, şişelerin garib bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasiyle devrilmesinden, herbirisinden alınan mikdar kadar yalnız o mikdar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o mâcunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl birşey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, “Bu fikri kabul etmem” diye kaçacaktır.

İşte bu misal gibi; herbir zîhayat, elbette zîhayat bir mâcundur; ve herbir nebat, hayatdar bir tiryak gibidir ki; çok müteaddit eczâlardan, çok muhtelif maddelerden, gâyet hassas bir ölçü ile alınan maddelerden terkib edilmiştir. Eğer esbâba, anâsıra isnad edilse ve “esbâb îcad etti” denilse; aynen eczahânedeki mâcunun, şişelerin devrilmesinden vücûd bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, muhâl ve bâtıldır.

Səs yoxdur