Lemalar | Yirmialtıncı Lema | 232
(222-267)

Bütün onların teveccühü, iltifatı, tesellîleri; yakınımda olan kabir kapısına kadar gelebilir, orada söner. Ve şöhretperestlerin bir gaye-i hayali olan şan ve şerefin süslü perdesi altında sakîl bir riya, soğuk bir hodfuruşluk, muvakkat bir sersemlik sûretinde gördüğümden, anladım ki; beni şimdiye kadar aldatan bu işler, hiçbir teselli veremez ve onlarda hiçbir nur yok...

Yine tam uyanmak için, Kur’ân’ın semavî dersini işitmek üzere, yine Bayezid Câmiindeki hâfızları dinlemeye başladım. O vakit o semavî dersten ilâ âhir.. nev’inden kudsî fermanlarla müjdeler işittim. Kur’ân’dan aldığım feyz ile hariçten teselli aramak değil, belki dehşet ve vahşet ve me’yusiyet aldığım noktalar içinde; teselliyi, ricayı, nuru aradım. Cenâb-ı Hakk’a yüz bin şükür olsun ki; ayn-ı dert içinde dermanı buldum, ayn-ı zulmet içinde nuru buldum, ayn-ı dehşet içinde teselliyi buldum.En evvel; herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım.. nur-u Kur’ân ile gördüm ki; ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de; fakat mü’min için asıl sîması nurânîdir, güzeldir gördüm. Ve çok Risâlelerde bu hakîkatı kat’i bir sûrette isbat etmişiz. Sekizinci Söz ve Yirminci Mektub gibi çok Risâlelerde îzah ettiğimiz gibi; ölüm i’dam değil, firak değil, belki hayat-ı ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Berzâh âlemine göçmüş kafile-i ahbaba kavuşmaktır. Ve hâkezâ bunlar gibi hakîkatlar ile ölümün hakîki güzel sîmasını gördüm. Korkarak değil, belki bir cihetle müştâkane mevtin yüzüne baktım. Ehl-i tarîkatca rabıta-i mevtin bir sırrını anladım. Sonra herkesi zevâliyle ağlatan ve herkesi kendine meftun ve müştak eden ve günah ve gaflet ile geçen ve geçmiş gençliğime baktım; o güzel süslü çarşafı (elbisesi) içinde, gâyet çirkin, sarhoş, sersem bir yüz gördüm. Eğer mâhiyetini bilmeseydim birkaç sene beni sarhoş edip güldürmesine bedel, yüz sene dünyada kalsam beni ağlattıracaktı. Nasılki öylelerden birisi ağlayarak demiş:

Yâni: “Keşki gençliğim bir gün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma ne kadar hazin haller getirdiğini ona şekva edip söyleyecektim.” Evet, bu zât gibi gençliğin mâhiyetini bilmeyen ihtiyarlar, gençliklerini düşünüp, teessüf ve tahassürle ağlıyorlar... Halbuki gençlik, eğer ehl-i kalb, ehl-i huzur ve aklı başında ve kalbi yerinde bulunan mü’minlerde olsa, ibâdete ve hayrata ve ticaret-i uhreviyeye sarfedilse; en kuvvetli bir vesîle-i ticaret; ve güzel ve şirin bir vâsıta-i hayrattır. Ve o gençlik, vazife-i dîniyesini bilip sû-i isti’mal etmeyenlere; kıymetdar, zevkli bir ni’met-i İlâhîyyedir.

Səs yoxdur