Lemalar | Yirmialtıncı Lema | 250
(222-267)

O yerler boş, harap, hâlî kalmış diye ağlamaların, Mâlik-i Hakîkisinden gaflet ve insanları misafir tasavvur etmemekten ve mâlik tevehhüm etmek yanlışından ileri geliyor... Fakat o yanlışlıktan ve o yakıcı vaziyetten bir hakîkat kapısı açıldı. Ve o hakîkatı tam kabul etmeye nefis hazırlandı. Evet, nasılki bir demir ateşe sokulur; tâ yumuşasın, güzel ve menfaatdar bir şekil verilsin... Öyle de o hüzünengiz hâlet ve o dehşetli vaziyet ateş oldu, nefsimi yumuşattı. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, mezkûr âyetin hakîkatiyle, hakâik-i îmaniyenin feyzini tam ona gösterdi, kabul ettirdi.Evet “LİLLÂHİ’L-HAMD” şu Âyetin hakîkatı, îman feyziyle (Yirminci Mektub gibi risâlelerde kat’i isbat ettiğimiz gibi) herkesin kuvvet-i îmaniyesi nisbetinde inkişaf eden öyle bir nokta-i istinâd ruha ve kalbe verdi ki, o vaziyetin dehşetinden yüz derece ziyâde korkunç, zararlı musîbetlere karşı gelebilir bir kuvveti, “ÎMAN-I BİLLAH”dan verdi. Ve şöyle ihtar etti ki: Senin Hâlıkın olan şu memleketin Mâlik-i Hakîkisinin emrine herşey musahhardır, herşeyin dizgini onun elindedir, O’na intisâbın yeter. O Hâlıkıma dayanıp tanıdıktan sonra, düşman sûretini alan bütün şeyler, düşmanlıklarını terkettiler; ağlattıran hazin haller, beni neş’elendirmeye başladılar.Hem çok risâlelerde kat’i bürhanlarla da isbat ettiğimiz gibi, o hadsiz arzulara karşı Îman-ı bi’l-Âhiretten gelen nur ile öyle bir nokta-i istimdâd verdi ki; değil küçücük ve muvakkat, kısa, dünyevî ahbablara karşı arzu ve rabıtalarıma, belki Ebedü’l-Âbâdda, âlem-i bekada, saadet-i ebediyede hadsiz uzun arzularıma kâfi gelebilir bir nokta-i istimdât verdi. Çünkü bir cilve-i rahmetiyle, muvakkat bir misafirhânesi olan bu dünyanın bir menzili olan şu zeminin yüzünde, o misafirlerini bir iki saat sevindirmek için, bahar sofrasında had ve hesaba gelmez san’atlı, şirin ni’metlerini, her baharda ihsan edip bir kahvaltı hükmünde o misafirlere yedirdikten sonra, mesken-i ebedîlerinde sekiz dâimî Cenneti hadsiz bir zamanda, hadsiz envâ-ı ni’metiyle doldurup ibâdına ihzar eden bir Rahmânir-Rahîmin rahmetine îman ile istinâd edip, intisâbını bilen elbette öyle bir nokta-i istimdât bulur ki; en ednâ derecesi, hadsiz ebedî emellere meded verip idame eder.Hem o Âyetin hakîkatıyla, îmanın ziyasından gelen nur öyle parlak bir sûrette tecelli etti ki; o zulümatlı olan cihat-ı sitteyi gündüz gibi aydınlattırdı. Çünkü bu medresem ve bu şehirde talebe ve dostlarımın arkalarında kalıp ağlamak vaziyetini şöyle aydınlattırdı ki: Ahbabın gittikleri âlem karanlıklı değil, yalnız yerlerini değiştirdiler; yine görüşeceksiniz diye ihtar etti. Ağlamayı tamamen kestirdi. Ve dünyada onların yerine geçecek ve benzeyecek olanları bulacağımı ifham etti. Evet “LİLLÂHİ’L-HAMD” hem vefat eden Van medresesini Isparta medresesiyle ihya edip, oradaki ahbabları dahi, daha çok, daha kıymetdar talebeler ve ahbablarla ma’nen ihya etti.

Səs yoxdur