Lemalar | Yirmisekizinci Lema | 282
(268-283)

Fakat ba’zan cüz’î ve husûsi bir hâdise, büyük bir âlemi istila eder. Hangi köşede dinlenilse, o hâdise işitilir. Ve ba’zan da büyük tahşidat, düşmanın kuvvetine karşı değil, belki izhar-ı haşmet için yapılır. Meselâ: Hâdise-i Muhammediye (A.S.M.) ve vahy-i Kur’ân’ın hâdise-i kudsiyesi, umum semavât memleketinde, hatta o memleketin her köşesinde en mühim bir hâdise olduğundan, doğrudan doğruya çok uzak ve çok yüksek olan koca semavâtın burçlarına nöbetdarlar dizilip, yıldızlardan mancınıkları atarak, casus şeytanları tard ve def’ediyorlar vaziyetinde göstermek ve ifade etmekle, vahy-i Kur’ânînin derece-i haşmetini ve şa’şaa-i saltanatını ve hiçbir cihette şübhe girmeyen derece-i hakkaniyetini ilâna bir işâret-i Rabbânîye olarak, o vakitte ve o asırda daha ziyâde yıldızlar düşürülüyormuş ve atılıyormuş. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân dahi, o ilân-ı tekvinîyi tercüme edip ilân ediyor ve o işâret-i semâvîyeye işâret eder. Evet bir melâikenin üfürmesiyle uçurulabilir olan casus şeytanları, böyle bir işâret-i azime-i semâvîye ile, melâikelerle mübareze ettirmek, elbette o vahy-i Kur’ânînin haşmet-i saltanatını göstermek içindir. Hem bu haşmetli olan beyân-ı Kur’ânî ve azametli tahşidat-ı semâvîye ise; cinnîlerin, şeytanların, semavât ehlini mübarezeye ve müdafaaya sevkedecek bir iktidarları, bir müdafaaları bulunduğunu ifade için değil, belki kalb-i Muhammedîden (A.S.M.) tâ semavât âlemine, tâ Arş-ı Âzam’a kadar olan uzun yolda, hiçbir yerde cin ve şeytanın müdahaleleri olmamasına işâret için, vahy-i Kur’ânî, koca semavâtta, umum melâikece medâr-ı bahsolan bir hakîkattır ki, bir derece ona temas etmek için, şeytanlar tâ semavâta kadar çıkmaya mecbûr olup, hiçbir şeye muvaffak olamayarak recmedilmesiyle işâret ediyor ki; kalb-i Muhammedîye (A.S.M.) gelen vahy ve huzur-u Muhammediyeye (A.S.M.) gelen Cebrail ve nazar-ı Muhammedîye (A.S.M.) görünen hakâik-i gaybiye, sağlam ve müstakimdir, hiçbir cihetle şübhe girmez diye Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân mu’cizane haber veriyor.

Amma Cennet’in uzaklığıyla beraber Âlem-i Bekadan olduğu halde en yakın yerlerde görülmesi ve ba’zan ondan meyve alınması ise; evvelki iki temsil sırriyle anlaşıldığı gibi, bu Âlem-i Fâni ve Âlem-i Şehâdet ise Âlem-i Gayba ve Dâr-ı Bekaya bir perdedir. Cennet’in merkez-i kübrası uzakta olmakla beraber, âlem-i misâl âyinesi vâsıtasiyle her tarafta görünmesi mümkün olduğu gibi, hakkalyakîn derecesindeki îmanlar vâsıtasiyle, Cennet’in bu Âlem-i Fânide temsilde hata olmasın bir nevi müstemlekeleri ve dâireleri bulunabilir. Ve kalb telefoniyle yüksek ruhlar ile muhabereleri olabilir, hediyeleri gelebilir.

Səs yoxdur