Lemalar | Otuzuncu Lema | 356
(304-356)

Çünkü insan, sevdiği ve kıymetini takdir ettiği bir Cemâl-i Mutlak’tan ebedî ayrılmaktan gelen derin yarasını; ancak ona adavetle, ondan küsmekle ve onu inkâr etmekle tedavi edebilir. İşte kâfirlerin ALLAH’ın düşmanı olması, bu noktadan ileri geliyor. Öyle ise, herhalde o Cemâl-i Ezelî, kendisinin âyine-i müştakı olan insan ile ebedü’lâbâd yolunda seyahatında beraber bulunmak için, alâ küllihal bir dâr-ı bekada bir hayat-ı bâkiyeye insanı mazhar edecek.

Evet mâdem insan fıtraten bir Cemâl-i Bâki’ye müştak ve muhib bir sûrette halkedilmiştir.. Ve mâdem bâki bir cemâl, zâil bir müştaka razı olamaz.. ve mâdem insan bilmediği veya yetişemediği veya tutamadığı bir maksuddan gelen hüzün ve elemden teselli bulmak için, o maksudun kusurunu bulmakla, belki gizli adavet etmekle kendini teskin eder.. ve mâdem bu kâinat, insan için halkedilmiş ve insan ise marifet ve Muhabbet-i İlâhîyye için yaratılmış.. ve mâdem bu kâinatın Hâlıkı, Esmâsiyle sermedîdir.. ve mâdem esmâlarının cilveleri dâim ve bâki ve ebedî olacaktır; elbette ve herhalde insan, bir dâr-ı bekaya gidecek ve bir hayat-ı bâkiyeye mazhar olacaktır. Ve insanın kıymetini ve vazifelerini ve kemâlâtını bildiren Rehber-i Âzam ve insan-ı ekmel olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, insana dâir beyân ettiğimiz bütün kemâlâtı ve vazifeleri en ekmel bir sûrette kendinde ve dîninde göstermesiyle gösteriyor ki: Nasıl kâinat insan için yaratılmış ve kâinattan maksud ve müntehab insandır; öyle de, insandan dahi en büyük maksud ve en kıymetdar müntehab ve en parlak Âyine-i Ehad ve Samed, elbette Ahmed-i Muhammed’dir.



Səs yoxdur