Mesnevi-i Nuriye | Zerre | 189
(180-191)

İ’lem Eyyühel-Aziz! Sath-ı âlemde kurulan şu sergiyi İlâhîde teşhir edilen tezyinata, kemâlâta, güzel manzaralara ve rubûbiyetin haşmetiyle ulûhiyetin azametine bir müşâhid, bir mütenezzih, bir mütehayyir, bir mütefekkir lâzımdır ki, o güzellikleri görsün; o manzaralar arasında tenezzüh etsin; o hârika nakışlara, zînetlere tefekkür ile hayran olsun. Sonra o sergiden Sâniin celâline, Mâlikinin iktidar ve kemâlâtına intikal ile Onun azametine secde-i hayret etsin. Bu vazifeyi ifa edecek insandır. Çünkü insan gerçi câhil, zulmetli bir şey’dir amma, öyle bir isti’dâdı vardır ki, âleme bir enmuzeç ve bir nümûne olmaya liyâkatı vardır. Hem o insanda öyle bir emânet vedia bırakılmıştır ki, onun ile gizli defineyi bulur, açar. Hem o insandaki kuvvetler tahdid edilmeyerek mutlak bırakılmıştır. Buna binâen küllî bir nevi şuur sâhibi olur ki, Sultan-ı Ezel’in azamet ve haşmetinin şaşaasını idrâk ediyor.

Evet maşukun hüsnü, âşıkın nazarını istilzam ettiği gibi, Nakkaş-ı Ezelî’nin rubûbiyeti de insanın nazarını iktizâ eder ki, hayret ve tefekkür ile takdir ve tahsinlerde bulunsun.

Evet gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren zât, nasıl o güzel yüzlere arılardan, bülbüllerden istihsân âşıkları îcad etmesin. Ve güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır.

Kezalik, bu âlemi şu kadar zînetler ile, nakışlar ile tezyin eden Mâlikül Mülk, elbette ve elbette o hârika, antika, mu’cize manzaraları, zînetleri, seyircilerden, müşâhidlerden, âşık ve müştaklardan, ârif dellâllardan hâlî bırakmıyacaktır. İşte câmiiyeti dolayısiyle insan-ı kâmil, halk-ı eflâke ille-i gaiye olduğu gibi, halk-ı kâinata da semere ve netice olmuştur.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Eşya arasındaki tevâfuk, Sâniin Vâhid, Ehad olduğuna delâlet ettiği gibi, aralarında bulunan muntazam tehâlüf de, Sâniin Muhtar ve Hakîm olduğuna şehâdet eder. Meselâ: Hayvanların bilhassa insanların esas a’zalarındaki tevâfuk, bilhassa çift a’zalardaki temâsül, Hâlıkın vahdetine bürhan olduğu gibi, keyfiyetler ve şekillerdeki tehâlüf de Hâlıkın ihtiyar ve hikmetine delâlet eder.

Səs yoxdur