Muhakemat | Birinci Makale | 19
(4-66)

Muhakkikin şe’ni; gavvas olmak, zamanın te’siratından tecerrüd etmek, mâzinin a’mâkına girmek, mantığın terazisiyle tartmak, herşeyin menbaını bulmaktır. Bu hakîkate beni muttali eden, bir vakit sabavetimde ay tutuldu. Vâlidemden sual ettim. Dedi ki: “Yılan Ay’ı yutmuş.” Dedim: “Neden daha görünüyor?” dedi ki: “Âsumanın yılanı nimşeffaftır.”

İşte, bak: Nasıl teşbih hakîkat olup haylûletiyle hakîkat-ı hali münhasif etmiştir. Zîra mâil-i kamer, mıntakatü’lbüruc ile re’s ve zenebde tekatu’ ettiklerinden o iki dâire-i mevhumeden iki kavisi, yılanın müradifi olan tinnîn ile ehl-i hey’et bir teşbihe binâen tesmiye eylediler. Zâten ay re’s veya zenebe ve Güneş dahi ötekisine gelirse, arzın haylûletiyle inhisaf vuku bulur...

Ey benim şu müşevveş sözlerimden usanmayan zât! Bu mukaddemeye dahi dikkat et. Bir hurdebîn ile bak. Zîra, bu asıl üzerine pek çok hurafat ve hilâfat tevellüd ederler. Mantığı ve belâgatı rehber etmek gerektir.

Hâtime

Ma’nayı hakîkinin bir sikkesi olmak gerektir. O sikkeyi teşhis eden, makasıd-ı şerîatın müvazenesinden hâsıl olan hüsnü mücerreddir. Mecazın cevazı ise, belâgatın şerâiti tahtında olmak gerektir. Yoksa mecazı hakîkat ve hakîkatı mecaz sûretiyle görmek, göstermek; cehlin istibdâdına kuvvet vermektir. Evet, herşeyi zâhire hamlettire ettire, nihayet Zâhiriyyun meslek-i müteassifesini tevlid etmek şânında olan meylü’ttefrit ne derecede muzır ise; öyle de, herşeye mecaz nazarıyla baktıra, baktıra nihayette Bâtıniyyunun mezheb-i bâtılasını intac etmek şe’ninde olan hubb-u ifrat dahi çok derece daha muzırdır.

Hadd-i evsatı gösterecek, ifrat ve tefriti kıracak yalnız felsefe-i şerîatla belâgat ve mantık ile hikmettir. Evet, hikmet derim, çünkü hayr-ı kesîrdir. Şerri vardır; fakat cüz’îdir. Usûl-i müsellemedendir ki: Şerr-i cüz’î için hayr-ı kesîri tazammun eden emri terk etmek, şerr-i kesîri işlemek demektir. Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir.

Səs yoxdur