Muhakemat | Birinci Makale | 16
(4-66)

Hadîs, maden-i hayat ve mülhim-i hakîkattır. Elhasıl: İfrat gibi tefrit de muzırdır, belki daha ziyâde. Fakat ifrat, tefrite sebeb olduğundan daha kabahatlidir.

Evet, ifrat ile müsamahanın kapısı açıldı. Çürük şeyler o hakâik-i âliyeye karıştığından; ehl-i tefrit ile insafsız olan ehl-i tenkid, gâyet haksızlık olarak şu çürük şeylerin yüzer misline olan hakâik-i âliye içinde gördüklerinden ürktüler, nefret ettiler. Hâşâ.. lekedar ve kıymetsiz zannettiler. Acaba defineye hariçten girmiş bir silik para bulunsa veyahut bir bostanda başka yerden düşmüş olan çürük ve acı bir elma görünse, hak ve insaf mıdır ki; umum defineyi kalp ve umum elmaları acı zannedip vazgeçmekle lekedar edilsin...

Hâtime

Bu mukaddemeden maksadım, efkâr-ı umûmîye bir tefsir-i Kur’ân istiyor. Evet, her zamanın bir hükmü var. Zaman dahi bir müfessirdir. Ahvâl ve vukuat ise, bir keşşaftır. Efkâr-ı âmmeye hocalık edecek yine efkâr-ı âmme-i ilmiyedir. Bu sırra binâen ve istinâden isterim ki: Müfessir-i azîm olan zamanın taht-ı riyâsetinde, herbiri bir fende mütehassıs muhakkikîn-ı ulemâdan müntehab bir meclis-i meb’usan-ı ilmiye teşkiliyle meşveret ile bir tefsiri te’lif etmekle, sâir tefasirdeki münkasım olan mehâsin ve kemâlâtı mühezzebe ve müzehhebe olarak cem’ etmelidirler. Evet meşrutiyettir, herşeyde meşveret hükümfermadır. Efkâr-ı umûmîye dahi didebandır. İcma-i ümmetin hücciyeti, buna hüccettir.

Dördüncü Mukaddeme

Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mal eder. Şöyle ki: Beşerin seciyelerindendir, garîp veya kıymetdar bir şeyi asilzâde göstermek için, o kıymetdar şeylerin cinsiyle müştehir olan zâta nisbet ve isnad etmektir. Yâni sözleri revac bulmak veya tekzib olunmamak veyahut başka ağraz için, zâlimane ve istibdâdkârane, bir milletin netaic-i efkârını veya mehâsin-i etvarını bir şahısta görüp ondan bilirler. Halbuki o adamın şânındandır, o hediye-i müstebidaneyi reddede...

Səs yoxdur