Muhakemat | Birinci Makale | 34
(4-66)

Zîra tefhim için, kabulü umûmî ve örf, ihtiram olunur. Hem de eğer hikâye ise, halel ve hata mahkiyyun anh’a âittir.

Evet mütekellim suver ve müstetbeatta muahaze olunmaz. Zîra onlara el atmak, semeratını almak için değildir. Belki daha yukarı makasıdın dallarına çıkmak içindir. Eğer istersen kinaî şeylere dikkat et. Meselâ: “Filanın kılıncının bendi uzundur” ve “Ramadı çoktur” denildiği vakit, o adam uzun ve sahî ola... Ramad ve kılıncı hiç olmazsa da kelâm sâdıktır. Eğer istersen misâl ve müsül-i faraziyeye dikkat et. Göreceksin: İştihardan neş’et eden kıymet ve kuvvet ile müdavele-i efkâr ve akıllar arasında sefarete müsta’id oluyorlar. Hatta Mesnevî sâhibi ve Sa’dî-i Şirazî gibi en doğru müellif ve en muhakkik hakîm, o müsül-i faraziyeyi istihdam ve isti’mal etmelerinden, müşahhat görmemişlerdir. Eğer bu sır sana göründü ve ışıklandı: Mumunu ondan yandır, kıssat ve hikâyetin köşelerine git. Zîra cüz’de cari olan, ba’zan küllde dahi cari olabilir...

Tenbih: Üçüncü Makale’de müşkilât ve müteşabihat-ı Kur’âniyeye dâir bir kâide gelecektir. İktiza-i makam ile şimdilik bir nebzesini zikredeceğiz. Şöyle: Vakta ki, Kitab-ı Hakîm’den maksud-u ehemm, ekseriyeti teşkil eden cumhurun irşâdı idi. Çünkü havass, avamın mesleğinden istifade edebilirler. Fakat avam ise, havassa hitab olunan kelâmı hakkıyla fehmedemezler. Halbuki cumhur ise ekseri avam ve avam ise me’lufat ve mütehayyelatından tecerrüd edip hakîkat-ı mahza ve mücerredat-ı sırfeyi çıplak olarak göremezler. Fakat görmekleri te’min edecek yalnız zihinlerinin te’nisi için, me’luf olan ziyy ve libas ile mücerredat arz-ı endam etmektir. Tâ mücerredatı, suver-i hayaliye arkasında temâşâ etmekle görüp tanısın. Öyle ise hakîkat-ı mahza, me’luflerini giyecektir. Fakat sûrete hasr-ı nazar etmemek gerektir. Bu sırra binâendir: Esalîb-i Arabda ukûlü beşere olan tenezzülât-ı İlâhîye ta’bir olunan müraat-ı efham ve mümaşat-ı ezhan, Kur’ân-ı Mu’cizü’lBeyân’da cereyan etti.

Səs yoxdur