Muhakemat | Birinci Makale | 36
(4-66)
On Birinci Mukaddeme

Kelâm-ı vâhidde ahkâm-ı müteaddide olabilir. Bir sadef, çok cevahiri tazammun edebilir. Zevil’elbabca mukarrerdir: Kaziye-i vâhide, müteaddid kazayâyı tazammun eder. O kaziyelerin herbiri ayrı birer madenden çıktığı gibi, ayrı ayrı birer semere de verir. Biri birinden fark etmeyen haktan bîgane kalır. Meselâ: Hadîste denilmiş:

Yâni: Ben ve kıyamet bu iki parmak gibiyiz. Mabeynimizde tavassut edecek peygamber yoktur. Veya hadîsin muradı ne ise haktır. Şimdi bu hadîs üç kaziyeyi mutazammındır:

Birincisi: Bu kelâm peygamberin kelâmıdır. Bu kaziye ise, tevâtürün eğer olsa neticesidir.

İkincisi: Kelâmın ma’nayı muradı hak ve sâdıktır. Bu kaziye ise, mu’cizelerden tevellüd eden bürhanın neticesidir. Bu ikisinde ittifak etmek gerektir. Fakat birincisini inkâr eden, mükâbir, kâzib olur. İkincisini inkâr eden adam dalâlete gider, zulmete düşer.

Üçüncü kaziye: Bu kelâmda murad budur. Ve bu sadefte olan cevher budur; ben gösteriyorum. Bu kaziye ise teşehhi ile değil, içtihadın neticesidir. Zâten müçtehid olan başka müçtehidin taklidine mükellef değildir. Bu üçüncü kaziyede ihtilafat feveran ederler. Kal u kîl buna şâhiddir. Bunu inkâr eden adam eğer içtihad ile olsa, ne mükâbirdir ve ne küfre gider. Zîra âmm, bir hâssın intifasıyla müntefî değildir. Binâenaleyh her eve kendi kapısıyla gitmek lâzımdır. Zîra her evin bir kapısı var. Ve her kilidin bir anahtarı vardır...

Hâtime

Bu üç kaziye hadîste cereyanı gibi âyette de cereyan eder. Zîra umûmîdir. Fakat kaziye-i ûlâda bir farkı dakik vardır. Ve bundan başka bir kelâmda çok ahkâm-ı zımniye bulunur. Fakat husûsidir. Herbiri ayrı bir asıl, ayrı bir semeresi olabilir.

Səs yoxdur