Muhakemat | Birinci Makale | 35
(4-66)

Ezcümle:

ve ve
ve emsâli... Hem de
ve eşbahı... Hem de
ve nezairi bu üslûba birer mecradır.

Hâtime

Sa’b olan bir kelâmın iğlak ve işkali, ya lafız ve üslûbun perîşanlığından neş’et eder bu kısım Kur’ân-ı Vâzıhu’l-Beyân’a yanaşmamıştır veyahut ma’nanın dakik, derin veyahut kıymetdar veyahut gayr-ı me’luf, gayr-ı mebzul olduğundan güya fehme karşı nazlanmak ve şevki arttırmak için kendini göstermemek ve kıymet ve ehemmiyet vermek ister; müşkilât-ı Kur’âniye bu kısımdandır.

Tenbih: Hadîs-i şerifte vârid olduğu gibi her âyetin birer zâhir ve bâtın ve her zâhir ve bâtının birer hadd ve muttala’ı ve her hadd ve muttala’ın çok şücun ve gusûnu vardır. Ulûm-u İslâmiye buna şâhiddir. Bu meratibin herbirinin birer derecesi, birer kıymeti, birer makamı vardır; temyiz lâzımdır. Lâkin tezahüm yoktur. Fakat iştibak iştibahı intac eder. Nasıl dâire-i esbâb dâire-i akâide karıştırılsa; ya tevekkül nâmıyla bir betalet veya müraat-ı esbâb nâmıyla bir itizali intac eder. Öyle de devair ve meratib tefrik olunmazsa, böyle neticeleri verir.

Səs yoxdur