Şualar | Dördüncü Şuâ | 77
(63-96)

İkinci Vecih: Hayatımdaki cüz’î ilim ve irade ve sem’ ve basar gibi ma’nalariyle, Hâlık’ımın küllî ve ihatalı sıfatlarına ve şuunatına âyinedarlıktır. Evet ben kendi hayatımda ve şuurlu fiillerimde bilmek, işitmek, görmek, söylemek, istemek gibi çok ma’nalariyle bildim ki; bu kâinatın şahsımdan büyüklüğü derecesinde daha büyük bir mikyasta Hâlıkımın muhit ilmini, irâdesini, sem’ ve basar ve kudret ve hayat gibi evsafını ve muhabbet ve gazab ve şefkat gibi şuunatını anladım; îman ederek tasdik ettim ve itiraf ederek bir marifet yolunu daha buldum.

Üçüncü Vecih: Hayatımda nakışları ve cilveleri bulunan Esmâ-i İlâhîyyeye âyinedarlıktır. Evet ben kendi hayatıma ve cismime baktıkça, yüzer tarzda mu’cizane eserler, nakışlar, san’atlar görmekle beraber çok şefkatkârane beslendiğimi müşâhede ettiğimden, beni yaratan ve yaşatan zât, ne kadar fevkalâde sehavetli, merhametli, san’atkâr, lütufkâr, ne derece hârika iktidarlı, -tabirde hata olmasın- maharetli, hüşyar, işgüzâr olduğunu îman nuruyla bildim, tesbih ve takdis ve hamd ve şükür ve tekbir ve tâzim ve tevhid ve tehlil gibi fıtrat vazifeleri ve hilkat gayeleri ve hayat neticeleri ne olduğunu bildim. Ve kâinatta en kıymetdar mahlûk, hayat olduğunun sebebini ve her şey hayata musahhar olmasının sırrını ve hayata karşı herkeste fıtrî bir iştiyak bulunduğunun hikmetini ve hayatın hayatı îman olduğunu ilmelyakîn ile anladım.

Dördüncü Mes’ele: Dünyadaki bu hayatımın hakîki lezzeti ve saadeti nedir diye yine bu


âyetine baktım, gördüm ki: Bu hayatımın en sâf lezzeti ve en hâlis saadeti îmandadır. Yâni, beni yaratan ve yaşatan bir Rabb-ı Rahîm’in mahlûku ve masnuu ve memlûkü ve terbiyegerdesi ve nazarı altında olmasına ve o’na her vakit muhtaç bulunmasına ve o ise hem Rabbim, hem İlâhım, hem bana karşı gâyet merhametli ve şefkatli bulunduğuna kat’i îmanım öyle kâfi ve vâfi ve elemsiz ve dâimî bir lezzet ve saadettir ki, tarif edilmez. Ve



ne kadar yerindedir diye âyetten fehmettim.

Səs yoxdur