Şualar | Dördüncü Şuâ | 75
(63-96)

ne kadar antika ve kıymetdar ve şuuru varsa ne kadar iftihar eder ve şereflenir diye uzaktan hissettim. Husûsan o nihayetsiz mu’cizekâr usta, koca semâvât ve arzın büyük kitabını insan gibi küçük bir nüshada yazsa, belki insanı, o kitaba müntehab ve mükemmel bir hülâsa yapsa; o insan ne kadar büyük bir şeref, bir kemâl, bir kıymete medâr ve îman ile mazhar ve şuur ve intisâb ile o şerefe sâhib olacağını bu âyetten ders aldığımdan, niyet ve tasavvur cihetinde bütün mevcûdâtın dilleriyle



dedim.

BEŞİNCİ MERTEBE-İ NÛRİYE-İ HASBİYE: Yine bir vakit hayatım çok ağır şerait ile sarsıldı. Nazar-ı dikkatimi ömre ve hayata çevirdi; gördüm: Ömrüm koşarak gidiyor; âhire yakınlaşmış hayatım dahi tazyikat altında sönmeğe yüz tutmuş. Halbuki “Hayy” ismine dâir risâlede îzah edilen hayatın mühim vazifeleri ve büyük meziyetleri ve kıymetdar faideleri, böyle çabuk sönmeğe değil, belki pek uzun yaşamağa lâyıktır diye müteellîmane düşündüm. Yine üstadım olan


âyetine mürâcaat ettim. Dedi: “Sana hayatı veren Zât-ı Hayy-ı Kayyum’a göre hayata bak!” Ben de baktım, gördüm ki: Hayatımın bana bakması bir ise, Zât-ı Hayy ve Muhyî’ye bakması yüzdür. Bana âid neticesi bir ise, Hâlıkıma âid bindir. O cihet uzun zaman, belki zaman istemez; bir an yaşaması yeter. Bu hakîkat, Risâle-i Nur’un risâlelerinde bürhanlar ile îzah edildiğinden burada dört mes’ele içinde kısa bir hülâsası beyân edilecek.

Birinci Mes’ele: Hayatın mâhiyeti ve hakîkatı Hayy-ı Kayyum’a baktığı cihetle baktım, gördüm ki: Mahiyet-i hayatım Esmâ-i İlâhîyyenin definelerini açan anahtarların mahzeni ve nakışlarının bir küçük haritası ve cilvelerinin bir fihristesi ve kâinatın büyük hakîkatlarına ince bir mikyas ve mîzan ve Hayy-ı Kayyum’un ma’nidar ve kıymetdar isimlerini bilen, bildiren, fehmedip tefhim eden yazılmış bir kelime-i hikmettir anladım.

Səs yoxdur