Şualar | OnBirinci Şuâ | 241
(205-299)

Meselâ: Eskiden tanımadığı ve ayrılıktan sonra da hiç göremeyeceği babasını, kardeşini, karısını, milletini ve vatanını sever, hizmet eder. Ve tam sadâkate ve ihlasa pek nâdir muvaffak olabilir; o nisbette kemâlâtı ve seciyeleri küçülür. Değil hayvanların en ulvîsi belki baş aşağı, akıl cihetiyle en biçâresi ve aşağısı olmak vaziyetine düşeceği sırada, âhirete îman imdâda yetişir. Mezar gibi dar zamanını, geçmiş ve gelecek zamanları içine alan, pek geniş bir zamana çevirir. Ve dünya kadar, belki ezelden ebede kadar bir dâire-i vücûd gösterir. Babasını, dâr-ı saadette ve âlem-i ervahta dahi pederlik münâsebetiyle ve kardeşini, tâ ebede kadar uhuvvetini düşünmesiyle ve karısını Cennet’te dahi en güzel bir refika-i hayatı olduğunu bilmesi haysiyetiyle sever, hürmet eder, merhamet eder, yardım eder. Ve o büyük ve geniş dâire-i hayatta ve vücûddaki münâsebetler için olan ehemmiyetli hizmetleri, dünyanın kıymetsiz işlerine ve cüz’î garazlarına ve menfaatlerine âlet etmez. Ciddî sadâkata ve samimî ihlasa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri, o nisbette -derecesine göre- yükselmeğe başlar. İnsaniyeti teâli eder. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan; bütün hayvanat üstünde, kâinatın en müntehab ve bahtiyar bir misafiri ve Sâhib-i Kâinat’ın en mahbub ve makbul bir abdi olmasıdır. Bu netice dahi Risâle-i Nur’da hüccetlerle îzahına iktifaen kısa kesildi.

Dördüncü bir faidesi ki, insanın hayat-ı içtimâîyesine bakıyor:

Risâle-i Nur’dan Dokuzuncu Şuâ’da beyân edilen o neticenin bir hülâsası şudur:

Nev’-i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar, âhiret îmanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin isti’dâdlarını taşıyabilirler. Yoksa, elîm endişeler içinde, kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla, haylaz bir hayatla yaşayacak. Çünkü her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nazik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zaîf kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir te’sir yapar ki; hayatı ve aklı o biçâreye âlet-i azab ve işkence edeceği zamanda, âhiret îmanının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde, bir sevinç ve genişlik hissederek der:

Səs yoxdur