Şualar | OnBirinci Şuâ | 242
(205-299)

“Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennet’in bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyfeder, gezer. Ve vâlidem öldü, fakat rahmet-i İlâhîyeye gitti, yine beni Cennet’te kucağına alıp sevecek. Ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim.” diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir.

Hem insanın bir rub’unu teşkil eden ihtiyarlar; yakında hayatlarının sönmesine ve toprağa girmelerine ve güzel ve sevimli dünyalarının kapanmasına karşı teselliyi, ancak ve ancak âhiret îmanında bulabilirler. Yoksa o merhametli muhterem babalar ve fedakâr şefkatli analar, öyle bir vâveylâ-yı ruhî ve bir dağdağa-i kalbî çekeceklerdi ki, dünya onlara me’yusâne bir zindan ve hayat işkenceli bir azab olurdu. Fakat, âhiret îmanı onlara der: “Merak etmeyiniz. Sizin ebedî bir gençliğiniz var, gelecek ve parlak bir hayat ve nihayetsiz bir ömür sizi bekliyor. Ve zâyi ettiğiniz evlâd ve akrabalarınızla sevinçlerle görüşeceksiniz. Ve ettiğiniz bütün iyilikleriniz muhafaza edilmiş, mükâfatlarını göreceksiniz.” diye, îman-ı âhiret onlara öyle bir teselli ve inşirah verir ki; her birinin yüz ihtiyarlık birden başlarına toplansa onları me’yus etmez.

Nev’-i insanın üçten birisini teşkil eden gençler −hevesatları galeyanda, hissiyata mağlub, cür’etkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler− âhiret îmanını kaybetseler ve Cehennem azabını tahattur etmezlerse; hayat-ı içtimâîyede ehl-i namusun malı ve ırzı ve zaîf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Ba’zı bir dakika lezzeti için bir mes’ud hânenin saadetini mahveder ve bu gibi hapiste dört-beş sene azab çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer îman-ı âhiret onun imdâdına gelse, çabuk aklını başına alır. “Gerçi hükümet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim. Fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Pâdişâh-ı Zülcelâl’in melâikeleri beni görüyorlar ve fenâlıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zaîf olacağım.” diye birden, zulmen tecâvüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar. Bu ma’nanın dahi Risâle-i Nur’da bürhanlariyle îzahına iktifaen kısa kesiyoruz.

Səs yoxdur