Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 371
(323-383)

“Kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış” derler. İşte bu vaziyete karşı inâyet-i Rabbânîyeye dayanıp metânet ve sabır ve tevekkül ederek dört sandık Risâle-i Nur eczaları o merkeze yetişip, kuvvetli hakîkatlar ile galebe çalmasına duâ etmekten başka çâre yoktur. Biz birbirimizden çekinmekle ve gücenmekle ve Risâle-i Nur’dan çekilmekle ve onlara teslim ve hatta iltihak etmekle faide vermediği şimdiye kadar tecrübe edildi. Hem hiç merak etmeyiniz. O vekilin o farfaralı telaşı, za’fına ve tam korkusuna delâlet eder. Tecavüze değil, belki tedâfûe mecbûriyeti bildiriyor.

* * *

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Homalı kardeşlerimizden Ali nâmında bir şâkird, Hâfız Ali’nin vefatı günlerinde vefat ettiğini Sami Bey bana söylediği gibi, Homalı kahramanlardan Mehmed Ali dahi bana yazdı, Ben de o Ali’yi o büyük şehid Ali’ye çok duâlarda arkadaş yaptım.

Bu yakında, bizimle alâkadar bir hanım, üç kardeşimizin öldüğünü görmüştü. Ta’biri: Bu iki Ali ve Risâle-i Nur’a hapiste tabi olmak isteyen asılan Mustafa, umumumuzun bedeline âhirete gittiler ve selâmetimizin hesabına feda oldular demektir.

* * *


Aziz, Sıddık, Sarsılmaz ve Tevekkülün Mahiyetini ve Kıymetini Anlayan Kardeşlerim!

Yirmi senedenberi hiçbir gazeteyi ne okumak ve ne sormak merakım olmadığı halde, pek çok teessüf ile, yalnız bir kısım zaîf kardeşlerimizin hatırları için bugün bir gazetenin bir bahsini gördüm. Bundan bildim ki; perde altında ve üstünde ehemmiyetli cereyanlar rol oynuyorlar. Meydanda biz göründüğümüzden, bizler o cereyanlarla alâkadar tevehhüm ediliyoruz.

Səs yoxdur