Şualar | OnBeşinci Şuâ | 542
(529-621)

Onların fiyatı dahi; başta Bismillâh, âhirde Elhamdülillâh, ortada ni’mette in’âmı hissetmek ve Rabbini onun ile tanımaktır. Sen kendi nefsine, midene, duygularına bak! Ne kadar şeylere, ni’metlere muhtaçtırlar. Ve ne derece hamd ve şükür fiyatıyla rızıkları, lezzetleri isterler, gör; her zîhayatı kendine kıyas eyle. İşte bu umûmî in’âmlar mukabilinde hâl ve kal dilleriyle edilen hadsiz hamdler, pek kat’i bir sûrette bir Mâbud-u Mahmud, bir Mün’im-i Rahîm’in mevcûdiyetini ve umûmî rubûbiyetini Güneş gibi gösterir.

İkinci Kelime: ’dir. Bundaki hüccete gâyet kısa bir işâret:

Evet biz gözümüzle görüyoruz ki: Bu kâinatta binler değil, belki milyonlar âlemler, küçük kâinatlar, ekseri birbiri içinde, herbirinin idaresi ve tedbirinin şerâiti ayrı ayrı olduğu halde, öyle bir mükemmel terbiye, tedbir, idare ediliyor ki; bütün kâinat bir sahife gibi her an nazarında ve bütün âlemler birer satır gibi kalem-i kudret ve kaderiyle yazılır, tazelenir, değişir. Bir nihayetsiz rubûbiyet içinde nihayetsiz bir ilim ve hikmet ve ihatalı hadsiz bir rahmet ve dikkat ile bu milyonlar âlemleri ve seyyal kâinatları idare eden bir Rabb-ül Âlemîn’in vücub-u vücûduna ve vahdetine küllî ve cüz’î şehâdetler; zerreler ve zerrelerden terekküb eden mevcûdlar adedince hadsiz, nihayetsiz şehâdetler her an ve zaman geliyorlar. Zerrat tarlasından tâ manzume-i şemsiyeye, tâ Samanyolu denilen Kehkeşan dâiresine ve bir hüceyre-i bedenden tâ zemin mahzenine, tâ kâinat heyet-i mecmûasına kadar aynı kanun, aynı rubûbiyet, aynı hikmet ile beraber idare ve terbiye eden bir rubûbiyeti tasdik ve hissetmeyen, bilmeyen, görmeyen bir insan, elbette hadsiz bir azaba kendini müstehak eder ve merhamete liyakatını selbeder.

Səs yoxdur