YİRMİ ÜÇÜNCÜ ÂYET:
Şu âyet her asra baktığı gibi bu asra da bakıyor ve bu asırda kâbuslu bir rü’ya gibi musîbetlere düşen ve Rabb-i Rahîm’inden onu hayra tebdil etmesini rica edenler içinde Resail-in Nur şâkirdlerine husûsi remzettiğine bir emâresi şudur ki: Bu âyetin makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz kırk beşte (1345) ehemmiyetli risâleler te’lif ile beraber, fevkalâde hâdiseler vukua gelmeğe hazırlandılar.. Ve o Resail-in Nur’un merkez-i intişarı olan Barla karyesinde ziyâde sıkıntı müellifine verildi. Ve husûsan küçük mescidine ilişildiği zaman Resail-in Nur şâkirdleri kuvvetli bir rica ile dergâh-ı İlâhîyeye iltica edip “Ya Rab! Bu müdhiş rü’yayı hayra tebdil eyle.” deyip yalvardılar. Herkesin me’yusiyetlerine mukabil pek kuvvetli bir ümid ve rica ile müslümanların kuvve-i ma’nevîyelerini takviye ettiler. Bu âyetin birden külfetsiz hatıra geleni bu kadardır. Yoksa esrarı çoktur. Tekellüf olmasın diye kısa kestim.
YİRMİ DÖRDÜNCÜ ÂYET VE ÂYETLER:
Hem Sûre-i Zümer, hem Sûre-i Câsiye, hem Sûre-i Ahkaf’ın başlarında bulunan
âyât-ı azîmeleridir. Şu âyetler dahi yirmi ikincideki âyetler gibi Risâlet-ün Nur’un ismine ve zâtına, hem te’lif ve intişarına bir ma’na-i remziyle bakıyorlar.
Birinci Nokta: Hadîste vârid olduğu gibi, “Herbir âyetin ma’na mertebelerinde bir zâhiri, bir bâtını, bir haddi, bir muttalaı vardır. Bu dört tabakadan herbirisinin (hadîsce
ta’bir edilen) füruatı, işârâtı, dal ve budakları vardır.” meâlindeki hadîsin hükmiyle,